(▲)Dimağın Çatlakları

114 18 0
                                    

Rüzgar, berbat kabuslarıyla yüz yüze gelmemek için üst üste kaç gecedir uyumadığını saymamıştı. Ama o arabanın rahat koltuğuna oturup başını demir kapının elyafla kaplı yüzeyine koyar koymaz uyku onu gafil avlamıştı. Hızla bilincinin gerisine doğru düşüyordu. Çok geçmeden kendisini bilinç altının çorak topraklarında buldu. Buraya asırlardır tek damla yağmur düşmemişti. Bu yüzden olsa gerek toprakta çok derin ve büyük çatlaklar vardı. Hatta öyle ki bu çatlaklar altıgene benzer şekilli dev toprak adacıklarının arasında dipsiz vadiler oluşturuyordu. Bu vadilerin dibinde zehirli sıvılar çıkıyor, korkunç, hiç görülmedik türde dev örümcekler ve yılanlar hayat buluyordu.

 Yaşayan tek tük ağaçlar küf lifleriyle sarılmış ve havasızlıktan can vermeyi bekliyordu. Küf ipçikleri bu ağaçlardan toprağa yayılmış ve toprağın üzerini hastalıklı beyaz bir örtüyle sarmıştı. Bu ekosistem uzun süredir sahibini görmemişti lakin ne sahibin kendisi burayı özlemişti ne de ekosistemin kendisi onu görmek için can atıyordu. Rüzgar meş'aleyi eline alıp toprağın üzerindeki beyaz örtüyü yakmaya başladı. Burada en ufak hayat belirtisine bile tahammülü yoktu. Ne renkli çiçeklere, ne sürüngenlere, ne de göze görülmeyen fungial aktivitelere... 

Ne zaman toprağın altından ölü eller çıkıp onu gömmeye çalışacaktı acaba, ya da ne zaman tüm bunların sorumlusu o kızıl gözleri görecek ve hayatının en berbat anlarını yeniden, yeniden ve yetmedi yeniden yaşayacaktı.

Etrafı taradı ve her ne geliyorsa ona karşı gardını almak için kendini hazırladı. Üzerinden çok geçmeden burada yalnız olmadığını hissetmeye başlamıştı. Bu his.. Aşinalığı bir yana, bu his ne de sevimli(!) bir histi.Biri sanki onu izliyordu, yaptığı her hareketi biliyordu. En önemlisi de alışılmadık bir şekilde orada olduğunu gizliyor gibi görünmüyordu.

"Ne hissettiğinden kaçıyorsun, işte bu yüzden kabusların var."

Rüzgar gri göğe bakadurdu. Bu sesin sahibi tanıdık değildi. Ne kızıl gözlerin buralardaki tezahürü böyle birşey söylerdi, ne de kendi kabuslarını yaratan zihninin iblisleri...

"Sen hangi cehennemdensin?" diye bağırdı Rüzgar bilinç altının gri gökyüzüne.

"Yakında öğrenirsin."

Bunu dedikten sonra bu ilginç ziyaretçinin tüm varlığı ortalıktan silindi. Artık tamamen iblisleriyle ve kendinden kalan her ne kaldıysa onlarla baş başaydı.

Mekanik sarmaşıklar sinsice bacaklarına dolanmaya başlamıştı. Rüzgar hırçınca debelendi ve üzerine gelen demir halatları öfkeyle tekmeledi. Fakat sayıları her geçen saniye artıyordu. Az ilerideki dev kayaçların birbirlerini çaprazlayarak oluşturduğu kapıya doğru koşmaya başladı. Kapıdan geçtikten sonra her yer bir zamanlar yaşıyor olan insanların dermansız kemikleriyle doldu. Attığı her adım toprağa kırmızı ayak izleri bırakıyordu. Tam da kan kırmızısı tonunda hem de. Çok geçmeden kızıl gözlerin sahibi de göründü. Ortalık çeşitli işkence aletleriyle doldu. Rüzgar artık soluklarını düzenlemekte güçlük çekiyordu.

"Olmaz, bir defa daha olmaz."

"Bu sefer seni kendi ellerimle boğacağım."diye haykırdı.

Rüzgar dengesiz duran kemiklerin üzerinde çaresizce çırpındı. İçinden çıkmaya çalıştıkça daha da çok batıyordu. Kızıl gözler, yüksek bir kayanın üzerinde durmuş ve debelenmesiyle alay edercesine onu izliyordu. Kemiklerin içinden o kayaya doğru yüzmeye başladı. Kulaç üzerine kulaç atıyor fakat bir gıdım bile yaklaşamıyordu. Bu sefer kemiklerden biri olmayı göze alarak dibe daldı. Yüzeye çıktığında o kaya yanı başındaydı. Vakit kaybetmeden üzerine tırmandı ve en sonunda kızıl gözlerin sahibinin boynunu eliyle sımsıkı kavradı.

Adaletin ElçileriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin