Kapalı bir yerde olmanın kısmi güvenliğiyle herkes öğlene kadar uyumuştu. Aşağı katlardan gelen patırtılar tetikte bir şekilde uyanmalarına sebep oldu. Ara kattaki pencereden gün ışığı sızıyordu. Daha yürüyüp geçmeleri gereken koca bir şehir vardı. Kimseye görünmeden apartmandan dışarı çıktılar. Caddeleri turlamaya başladılar.
Onlar için şehir içinde bulunmayalı uzun zaman olmuştu. Taşıtların gürültüsü, kornalar, trafik ışıkları, kargaşayla yürüyen kalabalık... Zamanın çoğunu yürüyerek geçiriyordular. Ortama uyum sağlayan yabancılardılar. Herkes birbirini görüyordu fakat kimse birbirini tanımıyordu. Gittikleri yolu kalabalıklarla kamufle ediyorlardı.
Açelya telefonunu kurcalıyordu. Nora, ara sıra keşke benim de yanımda meşgul olabileceğim birşey olsa diye düşünmeden edemedi. Yine de şehrin karmaşası yeterince doldurucu bir seyir zevki veriyordu. Tanımadığım insanların suratlarına bakıyordu. Bir kaç saniye de olsa konuşmalarına tanık oluyordu. İnsanları gözlemliyordu.
Akşam üstüne varınca binaların seyrekliği azalmıştı. Banliyölere yaklaşıyorlardı ama yine de kentin içinden çıkmış sayılmazlardı. Yollar genişlemiş, arazilerin arası açılmıştı. Tünel ve köprülerin altından geçtiler. Artık yayalara çok nadir rastlıyorlardı. Şehirler arası otobüsler ve yüklü taşıtlar geçiyordu. Açelya arada bir telefonundan haritaya bakıyordu. Hava nemli hissediliyordu ve gök kararmak üzereyken yolun kenarında büyükcene bir bina vardı. Çevrede apartman yoktu. Hepsi müstakil evlerdi. Bulutlara bakılırsa yağmur yağma ihtimali de yüksekti.
"Alışveriş Merkezi mi o?"diye sordu Açelya.
Yolun kenarındaki binadan bahsediyordu. Büyük bir bahçesi vardı ve çatısında şekilli ışıklandırmalıklar görünüyordu. Ve evet, gördükleri şey tamı tamına bir alışveriş merkeziydi.
"Anlaşılan ekibimizdeki assolist, lüks yaşamını özlemiş"dedi Rüzgâr.
Açelya gözlerini devirdi.
Ana yoldan yüklü bir kamyon daha geçerken binanın limon çamlarıyla dekore edilmiş bahçesine doğru yürüdüler ve süs havuzunun önünde durdular.
"Aslında, burada sabahlayabiliriz." dedi Açelya.
"Fena fikir değil de fark edilmememiz lazım."diye aklındkileri ifade etti Nora.
Açelya elini çenesine koyup düşündü. Dudaklarını emin olmayan bir şekilde büzdü ve "Mağaza açıkken girsek mesela, bir yere saklanır kapanmasını bekleriz."
Üçü de bahçenin dibinde bir süre anlamsızca beklediler. Aslında hiçbiri normalde böyle bir fikiri cidden düşünüp eyleme dökmezdi fakat ekstrem şartlar ekstem eylemler gerektirirdi.
Rüzgâr etrafına baktı ve söze başladı.
"Eee, ne yapıyoruz şimdi, giriyor muyuz?"
Bir süre sonra üçü de bu durumun gerçekten mümkün olup olamayacağını kestirebilmek için girişten içeriye girmeye karar kıldılar.
Alışveriş merkezi hafta içi olması sebebiyle tenhaydı. Bina her ne kadar gösterişli olsa da küçük bir şehrin alışveriş merkezi olduğu için çok gelişmiş sayılmazdı. Kapıdan girdiklerinde Nora tavandaki kamerayı gördü ve sessizce mırıldanarak haber verdi.
"Girişte kamera var, bir daha buradan geçersek dikkatli olmalıyız."
Ve böylelikle tüm AVMdeki tüm koridorları, kamera daha var mı diye uzun uzun taradılar. Bir girişte bir de çıkışta kamera vardı. Mağazaların önündeki geniş koridordan geçerken, minyatür oyuncaklardan bir oyun alanı gördüler. Kreşteki çocuklar için yapılmış görünüyordu. Üçü de birbirleriyle bakıştılar ve kumaştan yapılma şatonun içine doğru sırayla emekleyerek girdiler. Kimse onları görmedi. Görecek kimse yoktu etrafta. Tentenin içerisinde dip dibe oturururken ışıkların kapanmasını beklediler. Kumaşın kenarından bir gölge geçti.
Açelya eğildi ve tentenin altından bakmaya çalıştı.
"O güvenlik miydi?"
Ardından şartelin indirilme sesi duyuldu ve ortalık karanlığa büründü.
Işıklar kapanınca gölge de kaybolmuştu. Üçü de oturdukları yapay çim halının üzerinde bulundukları durumu düşünüyordu.
"Bu hayatımın en utanç verici anı mı, yoksa en enteresan anı mı karar veremiyorum." diye sessizce mırıldandı Açelya, birilerinin duyup, burada olduklarını bulmasından endişe duyarak. Anlaşılan dışarıda kimse kalmamıştı.
"Doğrusu, ben sorgulamayı çoktan bıraktım."dedi Rüzgâr.
Tüm çalışanlarının binadan ayrıldığına emin olacak kadar daha beklediler. Ardından tentenin içinden çıkarak binanın içinde kameralara yakalanmayacak şekilde serbestçe gezinmeye başladılar.
Gecenin ilk saatlerinde herkes birbirinden bağımsız takılıyordu. Nora binanın çatı katına çıkmış, camekanlı tavandan dışarıya bakıyordu. Açelya ise kozmetik standındaki tüm far renklerini testerdan denemeyi kendine amaç edinmişti. Satış elemanının irite edici bakısları olmadan bunu yapmak büyük konfordu. Fakat loş ortamda görmesi biraz zor oluyordu. İyi haber ise prizlerdeki elektriği kesmemişlerdi. Ve bunu yaparken bir yandan da prizdeki telefonu şarj oluyordu. Sadece belirli dükkanların ve standların belirleyici ışıklarını açık bırakmışlardı. Ortamda fazla ışık olmaması problemini ise el feneriyle çözmüştü. Bu sırada Rüzgâr ise restoranların olduğu katta volta atmakla mesguldu.
Nora daha sonra bulunduğu yerden ayrılarak uyuyacağı yeri simüle etmek için binayı keşif gezisini sürdürmeye devam etti. Açelya daha sonra bir kaç mağazanın vitrinine şöylece baktı ve ardından başka bir kozmetik standının önünde durdu. Nora binanın görkemli merdivenlerinin altındaki boşluktaki dinlenme yerini gözleriyle taradı ve burada uyuyup uyunamayacağını kestirmeye çalıştı. Ardından merdivenin ucundan gözüken restoran katı gözüme çarptı. Yorulmuştu ve merdinenin başına oturdu. Alt katta hızlı adımlarla yürüyen biri gözüne çarptı. Daha sonra o karaltı heykelin yanına otudu. Bu Rüzgârdan başkası değildi. Zaten kim olabilirdi ki, koca binada üç kişiydiler. Rüzgâr yanındaki absürt dönerkafa heykelini süzdü.
"Hatırladığım kadarıyla eskiden restoran maskotlarından pek haz etmezdim." diye mırıldandı Rüzgâr.
"Ama burada konuşacak başka kimse olmadığına göre sen benim en yeni yakın arkadaşımsın."
Nora birinin içsel monoloğuna denk gelmiş olmalıyın diye düşündü. Dinliyor gibi olmamak için oturduğu yerden kalktı ve merdivenin başına doğru çıktı.
"Açelya ve Nora... Kahrolası yellozlar..." diye hiddetlendikten sonra kendini durdurdu.
"Fırsat bulunca ti'ye almaktan geri durmuyorlar."
Rüzgâr yanındaki maskota sağlıksız derecede uzun bir süre gözlerini dikti.
"Biliyor musun, ben aslında orta okuldayken gideri olan biriydim. Kimse beni böyle tiye alamazdı." Dedi ve ellerini birbirine kenetledi.
Nora birinin içsel monologunu ürkütücü bir stalker gibi dinlememeye yemin etmiş olmasına rağmen adı geçince kulak kesilmekten kendini alamamıştı. Son repliğe ise duyulur bir şekilde gülmekten son anda kurtarmıştı. Ve Rüzgâr bu şekilde birinin içsel monoloğuna denk gelse mutlaka sivri laflar söylemekten kendini alamazdı.
Merdivenin parmaklıklarından başını sarkıtak alayci bir tondan söze başladı Nora.
"Ah, bilmez miyim. Ergenlik falan vurmuş olabilir. Hem kendine haksızlik etme, belki hala giderin vardır."
Rüzgâr bir an duraksadıkta sora başını Nora'nın olduğu tarafa çevirdi.
"Nasıl cür'et edersin? Görmüyor musun, burada en yeni kankamla dertleşiyorum."
"Muhterem dostunla muhabbetinizi böldüğüm için üzgünüm..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adaletin Elçileri
FantasiaSırtımı dayadığım soğuk taşlardan kaldırdım ve hücrenin rutubetli havasını içime çektim. Az yukarıdaki delikten sızan gün ışığı hüzmeler halinde içeriyi aydınlatıyordu. Ama bu bile ortamdaki kasveti dağıtmaya yetmiyordu. Takdir edersiniz ki şimdi d...