Yokuş dik, ağaçlar sık ve uzundu. Uzun olmalarıyla birlikte dalları da yukarıda olduğu için gövdeler arasından yürümek kolay oluyordu. Açelya Nora ve Rüzgâr bir gün önceki hadiseden sonra yarım yamalak ormanın ortasında uyumuş ve gün ortasında anca tekrar yola koyulabilmişlerdi. Ağaçların sıklığıyla birlikte havanın sisli ve kapalı olması da yürüdükleri ortamı loşlaştırıyordu. Biraz daha yürüdükten sonra düzlük bir platoya çıktılar. Burada sis daha yoğundu, öyle ki ağaçların arasından sızıyor, göz gözü gorünmez yapıyordu. Buna rağmen hava tam olarak soğuk denilemezdi. Yine de yaz ortalamarına göre serin sayılırdı.
Üçlü bir süre soluklanmak için durdu ve etrafı incelediler. Ağaçlar her yerde olmasına rağmen düşen yaprakları bu düzlükte toprağı kaplamıyordu. Biraz daha ilerlediklerinde değişik yerlere dikilmiş rüzgar fırıldaklarını fark ettiler. Bazı ağaçlardan farklı renklerde kuşaklar sarkıyordu.
Ortamı daha fazla sis sardı. Meçhul bir noktadan keçinin çıkarabilceği sesler geldi.Rüzgâr manasızca ağaçların arasından zorlukla gözüken gökyüzüne baktı ve mırıldandı.
"Sis atma."
"Kiminle konuşuyordun Rüzgâr?"diye sordu Açelya.
Rüzgâr yılgınlıkla ve alayla ama aynı zamanda konuşurken düşünerek cevap verdi.
"Yüce... Tabiat... Anayla..."
"Öyleyse hoş ve aydınlık taleplerde bulunsak, bize iyi şans getirebilirme ihtimali var mı?" dedi Nora.
"Bunun için endişelenmek için biraz fazla geç değil mi tatlım?" diye yanıtladı Rüzgâr aynı alaycı tonu sürdürken.Sislerin ardından bir koyun çıkageldi. Ya da bir keçi miydi? Çenesinin altında uzamış tüyleri olmasına rağmen boynuzları yoktu. Üçlünün çevresinde onları dikkatle inceleyerek döndü. Başını Açelya'nın kısa ceketine yaklaştırarak kokladı. Bunun üzerine Açelya hafifçe ürkerek geri çekildi. Üçünün de üzerindeki birkaç nesneyi kokladı. Sislerin ardından teker teker her yaştan elli altmış kişilik bir kalabalık belirdi.
"Durun bakalım. Kimsiniz siz?" diye sordu aralarından biri.
Üçlü birbirine doğru sıkışarak yaklaştı.
"İsmimizi mi soruyorlar yoksa burada ne yaptığımızı..." diye mırıldanırken Nora, Açelya cevap verdi.
"Fark eder mi?"Keçi mi koyun mu olduğu anlaşılmayan hayvan hala çevrelerinde dönüyor ve yargılayan bakışlarla onlara bakıyordu. Kafasını hafifçe yan çevirdi ve burnundan hızlıca nefes verdi. Kalabalık da burada bulunmalarından pek mutlu gözükmüyordu. Çevrelerini sararak onları ortaca bir yerdeki dev gövdeli ağacın çevresine getirdiler ve kalın halatla ağaca bağladılar ve eşyalarını alıkoydular.
Ağaca çeşitli uzakliklarda bungolovlar konuşlanmıştı. Bazı yerlere içinde ateş yanan delikli tenekeler asılmıştı. Gökyüzünün göründüğü açıklığın altında ağaçtan yontulma, uzunlamasına bir heykel vardı. Aralarında anlaşılmaz bir laf kalabalığı yapıp Rüzgâr, Açelya ve Nora'yı merkezdeki ağacın etrafında o şekilde bırakıp dağıldılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adaletin Elçileri
FantasySırtımı dayadığım soğuk taşlardan kaldırdım ve hücrenin rutubetli havasını içime çektim. Az yukarıdaki delikten sızan gün ışığı hüzmeler halinde içeriyi aydınlatıyordu. Ama bu bile ortamdaki kasveti dağıtmaya yetmiyordu. Takdir edersiniz ki şimdi d...