Leylayla bir süre daha beraber oturup dertleştikten sonra Leyla geç olduğunu düşünüp evine dönmüştü. Ev halkı hala gelmediği için kendisi de gizlide bir tane sigara içip hemen yemekleri yapmaya başlamıştı. En son olarak tarhana çorbasını yaparken kapı sesiyle irkilip kapıya doğru baktı. "Gülizar teyze geldin mi?" Gülizar teyzesi de işlerini bitirdikten sonra yan komşuya oya çıkartmaya gidiyorum deyip gitmişti.
Kimin geldiğini göremeyince hızlıca mutfak kapısından baktı, Cihangir'in montunu çıkarttığını gördüğünde "Hoş geldin..." dedi utangaç bir şekilde. Bir süredir düşündükleri yüzünden adamın yüzüne bakamaz olmuştu. "Hoş buldum, ne pişiriyorsun?" dedikten sonra mutfağın kapısında dikilmiş olan kızın saçlarını karıştırıp mutfağa girdi. Firuze sanki çocukmuş gibi saçlarını dağıtan adamın sırtına kızgın bakışlarını gönderiyordu.
"Oh, en sevdiğim yemekleri yapmışsın, ellerine sağlık güzelim." Çorbayı bir kere karıştırdıktan sonra Firuze'nin yüzünü avuçlarının arasına almış, en güzel gülümsemesini göndermişti kızgın kızgın bakan kıza. Bir eliyle saçlarını okşayıp diğer elinin baş parmağıyla da çatık kaşlarını düzeltti. Alnına ufak bir buse kondurduktan sonra teması kesmişti.
Firuze ani gelen bu temasla çok utanmış kalbi hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Ne yapacağını bilemeyince hemen çorbanın başına geri döndü. Cihangir, gitmeden bir kere daha saçlarını karıştırdığında pembe yanaklarıyla ona dönüp ofladı.
Ev halkı gelmiş herkes yemeğe oturup, Firuze'nin yaptığı yemekleri yemişlerdi. Herkes beğendiğini, çok lezzetli olduğunu söyleyince çok mutlu olmuş, daha da güzel yemişti yemeğini. Doyan sofradan kalkınca kalan yemekleri toparlayan Gülizar teyzesinin çok yorgun olduğunu düşünüp "Sen içeriye yat uzan Gülizar teyzem ben bunları yıkarım." demişti.
Gülizar teyzeyi ve Hasan amcayı çok seviyordu. Kendisini asla öz çocuklarından ayırmadıkları için onlara her zaman elinden gelenin daha fazlasını yapmaya çalışıyordu. Gülizar teyzesi sofradan kalktıktan sonra "Ah benim marifetli kızım." diyerek ona sarılınca dünyalar onun olmuştu işte.
Sofrayı bahçede suyun yanına getirip soğukta hızlıca bulaşıkları yıkamaya başladı. Bulaşık yıkamak her zaman bir işkenceydi onun için. Sonunda durulamaya geçtiğinde açılan kapıyla eve doğru döndü. Cihangir elinde yelekle yanına geliyordu. "Bu soğukta böyle incecik çıkılır mı dışarıya Firuze hasta olacaksın." Elleri ıslak olmasına rağmen özenle tutup yeleğini giydirmişti kendisine. Cihangir'e yoğun duygularla bakarken az daha "Seni çok seviyorum" diyerek ağlamaya başlayacaktı şimdi.
"Yardım edeyim sana çabuk bitsin." Dedi Cihangir. Firuze her geçen gün daha da kapıldığını hissetmişti bu adama. O kadar güzel kalpli, nahif bir adamdı ki insanın ona hayran olmaması imkansızdı. "Bitti zaten hem sen de yorgunsun." Dediğinde Cihangir her ne kadar yardım etmek için ısrar etse de ona izin vermemişti. Bulaşıklar bitene kadar yanına oturup onu izleyen adamla panik yapıp az daha birkaç bardak kırıyordu.
Sonunda bulaşıkları bitirdiğinde Cihangir'in de yardımıyla içeriye taşımışlardı. Salona geçtiklerinde herkes sobalı odada oturuyordu. Hasan amca sobanın üzerinde kestane pişirmeye başlamıştı. Sevinçle hemen oturdu camın önündeki şilteye. Yeni yeni gelen elektriklere alışamadıkları için hala gaz lambasıyla oturuyorlardı.
Gülizar teyzeye baktığında Göktürk'ün koluna eline koymuş "Göktürk, oğlum ne zaman gideceğiz kızı istemeye?" Dediğini gördü. "Anne ne istemeye gitmesi Allah aşkına!" Göktürk'ün ters cevabıyla bozulan kadın ona sırtını dönmüştü.
Hep beraber pişen kestaneleri afiyetle yedikten sonra herkes yavaştan yatmaya başlamıştı. Firuze de odasına girip baş ucu kitabını eline alıp okumaya başladı. Bir süre okuduktan sonra dışarıdan patırtı duyduğunda yavaşça döşeğinden kalkıp pencereden dışarıya baktı. Gözlerini kısıp iyice baktığında tuvaletin yanında bir karartı gördü. Kim olduğunu anlamak için tülü biraz kenara çekip baktığında bakkalcı Necati abinin oğlu Yılmaz olduğunu fark etti.
Bakkal Necati ile Hasan amcanın babalarından kalma bir husumetleri vardı. Yılmaz'ın bu saatte burada ne işi olabilir diye düşünürken Göktürk'ün evden hızlıca çıktığını gördü. Göktürk tuvaletin oraya giderken evin kapısına sürekli dönüp dönüp duruyor etrafı kontrol ediyordu.
Tülü kapatıp iyice sindi görünmemek için. Göktürk Yılmaz'ın yanına gittiğinde Yılmaz aniden Göktürk'ün ensesinden tutup hızlıca samimi bir şekilde sarılmasıyla Firuze şokla baka kalmıştı iki gence. Göktürk hızlıca çocuğun kolundan tutup küçük tuvaletin içine soktu.
Firuze hala şoktan çıkamaz bir şekilde oraya doğru bakarken evin kapısının gıcırdama sesini duydu tekrardan. Pencereyi sonuna kadar açıp baktığında Cihangir'in oraya doğru ilerlediğini gördü.
Bir saniye bile düşünmeden hızlıca tahta merdivenleri inip koşarak kapıyı açtı. "Cihangir!" Sessiz ama güçlü bir şekilde bağırdığında Cihangir de şaşınlıkla döndü genç kıza doğru.
"Kız ne oldu bu saate?" Firuze ne diyeceğini bilemiyordu ama tuvalete gitmesine izin vermemesi gerektiğini çok iyi biliyordu. "Sana çok önemli bir şey söylemem lazım salıncağın oraya gidelim mi?" Dedi parmaklarıyla oynarken. Cihangir yaklaşmış olduğu tuvalete bi göz ucuyla bakmıştı. "Sen geç ben hemen geliyorum." Dedi.
Arkasını döndüğünde Firuze yerinden koşar adım yanına gelip koluna yapıştı Cihangir'in. "Hayır sonra gidersin çok önemli bu." Derken bir yandan da çekeleştiriyordu.
"Kızım sıkıştım bi' dur." Dedikten sonra tuvalete doğru birkaç adım daha attı. "Ben aşık oldum." Firuze hiç düşünmeden konuştuğunda ağzından çıkan söze o da şaşırmıştı. Cihangir yavaşça Firuzeye döndü.
Firuze, Cihangir'in yüzüne baktığında ne düşündüğünü anlayamıyordu. Keşke başka bir şey söyleseydim diye düşünürken Cihangir adımlarını arka bahçeye doğru yönelttiğinde, arkasından derin bir nefes aldı. Cihangir'in Bakkal Necatiyle değil de uzun zamandır oğlu Yılmaz ile büyük bir sorunu vardı. İkisi de birbirlerinden hiç hazzetmezdi.
Evin arkasına doğru ilerlerken göz ucuyla tuvalete baktığında Göktürk'ün ve Yılmaz'ın hızla çıktıklarını gördü. İkisiyle de göz göze geldiğinde, gözlerini kısıp işaret parmağını onlara doğru salladı. Salıncağın oraya geldiklerinde "Dinliyorum..." dedi Cihangir ayakta sallanırken. Firuze birden gülesi gelse de içine atmıştı. Ne diyecekti şimdi karşısında ona kızgın kızgın bakan çakır gözlü adama?
Salıncağa gidip oturmuş kısa bir süre Cihangir'in, o çok sevdiği mavi gözlerine bakmıştı.
"Söyleyeceğim ama kızarsın." Gerçekten içinden gelen duygulardan şu an emin olmuştu. Kendisine de yalan söylemenin bir anlamı yoktu öyle değil mi? Çok uzun zamandır belki de çocukluğundan beri Cihangir'i seviyordu.
Ama Cihangir'e bunu ne zaman ima etse veya bir şey yapsa adam ondan uzaklaşıyor bir süre kendisiyle konuşmuyordu. Yüzünü asıp başını eğdi, işte şimdi ağlamamak için zor tutuyordu kendisini. Cihangir başını eğip, burnunu çeken salıncaktaki kızın yanına gitti. "Firuzem, ben sana ne zaman kızdım?" Cihangir parmaklarıyla genç kızın göz yaşlarını silip ayak ucuna çökmüştü.
Yaşlı gözleriyle Cihangirle göz göze geldiğinde hiç düşünmeden kollarını boynuna sarıp sessiz sessiz ağladı. Cihangir'in kulağına sessiz bir şekilde fısıldadı. "Ben seni seviyorum." Firuze bile kendi sesini duyamayacağı kadar kısık söylemişti bu cümleyi.
*
yorumlarınızı bekliyorum :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
General Fiction"Çünkü kalple istenilen, mantıkla yapılandan daha mutlu ederdi." 1985 yılında köyde geçmektedir. *yetişkin içerikler barındırır.* Not: üstü kapalı bir şekilde yan rolde eşcinsel bir çift vardır!