Firuze Cihangir'in uzattığı elini görmezden gelerek ayağa kalktı. "Seninle gelmeyeceğimi söylemiştim, işim var benim." İçi içini yiyordu bugün bu kadar yakışıklı olması büyük haksızlıktı. Firuze istemeye istemeye evin açık penceresine doğru ilerleyip bağırdı. "Gülizar teyze ben gidiyorum geç kalmam." Gülizar teyzesinin onayını aldıktan sonra Cihangir'in yanından geçerken kolunun tutulmasıyla olduğu yerde kaldı. "Bende seninle geliyorum bakalım neymiş bu çok önemli işin." Tek kaşını kaldırmış yarım ağız gülerken bu kadar yakışıklı olduğundan haberi var mıydı acaba?
Firuze ne işi olduğunu düşündü bir süre, işim var dediği şey kendisini gezdirmekti. Şimdi ne yapacağını kara kara düşünürken arka yola doğru ilerliyordu, arkasından onu takip eden Cihangir'in varlığını unutmaya çalışarak. İki evin arasında ki dar uzun aralığa girdiklerinde çaktırmadan Cihangir'e bakacağı sırada kolundan tutulup sırtının duvarla buluşmasıyla şokla açtı yeşil gözlerini. Yeşilleri, derin mavilerle buluştuğunda yakınlıklarından dolayı yutkunmuştu.
"Kendi içimde ki savaşımdan bi' habersin güzelim." Cihangir elinin tersiyle usulca yanağını okşadı güzel kızın. "Senin saçının teli bile kırılsa benim içim acır, sense bana gelmiş sevdadan bahsediyorsun. Üzerler, çok üzerler." Firuze sevdiğinin cümleleriyle afallamış şaşkınlıkla mavi gözlere bakıyordu. Dudaklarını ıslattıktan sonra başını biraz daha yaklaştırdı Cihangir'e.
"Yanımdayken bu kadar uzak olmana dayanamıyorum ben, uzaklaşman lazım, seni görmemem lazım. Belki evleni-" Sözünün kesilmesine sebep olan şey dudaklarına bastırılan parmaklar olmuştu Firuze'nin. "Şşş..." Hüzünlü bir gülümseme bahşeden mavi gözlü adamın yanağına usulca parmaklarını yaklaştırıp gamzesine bastırdı parmaklarını. "Kimse senin bana bakabileceğine ihtimal bile vermiyor ki zaten. O kadar yakışmıyorum yanına işte." Parmaklarını çekmiş, dudaklarını büzmüş, başını eğmişti üzüntüyle. "Yok, asıl ben senin yanına yakışmıyorum. Bu kadar güzel bir kız Cihangir'e asla bakmaz diye düşünüyorlar. Sen kendi güzelliğinin hiç farkında değil gibisin."
Cihangir'in son zamanlarda kulağına Firuze ile ilgili konuşmalar çok gelmişti. Çoğu kadın oğluna Firuze'yi gelin almak istiyordu. Bu durum bir süre önce ileriye gitmiş ve arkadaş ortamında otururken birkaç kendini kaybeden dallamaların Firuze ile ilgili saçma sapan konuşmasıyla alevlenmişti. Gecenin bir vakti yüksek sesli bir kavga çıkmıştı köyün ortasında. O kavga esnasında şu an arasının hala bozuk olduğu Harun iti gelip 'Senin mi gözün var yoksa Firuzede? Sana bakmaz ama o.' gibi bir cümle kurmuştu. Bundan bi' süre sonra bir arkadaşı daha böyle bir şey söylemişti. O zaman bu söylediklerine kızma sebebi çok farklıyken şu an düşündükçe çok daha farklıydı.
Firuze utanarak kendisini biraz daha geri çekip hızla yanından uzaklaştı. Bu adamın etkisi altına girdiğinde kendisine verdiği her sözü unutuyordu işte. Sözde onunla konuşmayacaktı az daha kollarına atlamadığı kalmıştı. Kendi kendine oflaya puflaya dereye doğru ilerliyordu, arkasından da Cihangir.
Gözlerini devirerek arkasını döndü "Gelme peşimden, uzaklaş benden." Sinirle ellerini saçlarından geçirirken dibine giren mavi gözlüyle aralanmış dudaklarla baktı aşık olduğu gözlere.
"Neden beni anlamak istemiyorsun? Bana bencil diyorsun ama asıl bencil olan sensin. Kendini hiç benim yerime koymayı denedin mi?" Firuze sevdiğinden duyduğu cümlelerle kalbi kırılmış, gözleri dolmuştu. "Ben aşkımı doya doya yaşamak isterken sen kendine engeller koyuyorsan bu senin sorunun."
Büyük bir çaba sonuçu onun karşısında ağlamamayı başarmıştı. Arkasını dönüp hızlı adımlarla dereye gitti. Cihangir'in peşinden gelmediğini biliyordu..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
Ficción General"Çünkü kalple istenilen, mantıkla yapılandan daha mutlu ederdi." 1985 yılında köyde geçmektedir. *yetişkin içerikler barındırır.* Not: üstü kapalı bir şekilde yan rolde eşcinsel bir çift vardır!