Gözlerinin içine bakarken dünya durmuş, hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi hissediyordu genç kız.
Gözlerindeki deniz öyle anlamlı, öyle güzel bakıyordu ki. Şimdi anlamıştı Firuze, bu adam olmadan yapamazdı.
Her türlü zorluğa bu adam için göğüs gererdi.
Yanaklarını öpüyor, saçlarını kokluyordu. Gözlerinin en içine bakıyordu.
Boynuna sırayla sulu öpücüklerini bırakırken daha fazla dayanamayacağını hissediyordu Firuze.
Bu nasıl bir duyguydu böyle?
Daha önce kendisini hiç bu durumda hissetmemişti. Aklını bu kadar kaybettiği, mantıksız hareket edeceği bir durumla hiç karşı karşıya gelmemişti.
"Cihangir, seni istiyorum."
Çıplak tenleri birbirine sürtüyor, dudakları en can yakıcı noktalarında dolaşıyordu.
Bu vakitten sonra dönemezdi.
Belki de doğru olan durmalarıydı ama o noktaya bu kadar yaklaşmışken dururlarsa sadece canları yanardı.
Cihangir'in gözleri kararsızca bakmaya başladığında Firuze cesaretle adamın üzerine çıkarak tam o noktaya oturdu.
Cihangir ellerini genç kızın göğüslerine götürerek okşamaya başladı. Firuze başını arkaya atmış, sessinin tonunu ayarlamaya çalışıyordu.
"Sen hayatımda gördüğüm en güzel kadınsın."
Firuze dudaklarını Cihangir'e yaklaştırarak dudaklarının arasına almış, yoğun bir sevgiyle öpüşmeye başlamışlardı. Dur durak bilmiyormuşçasına öpüşüyor, elleri birbirinin en hassas noktalarında dolaşıyordu.
"Emin misin canımın içi?" Dedi kısık ve can yakıcı bir ses tonu ile.
Firuze bu soruya şu an olumsuz cevap verecek gücü kendinde bulamıyordu. Şu an hiç istemediği kadar onu istiyor ve sonrasını düşünemiyordu.
En fazla bir daha hiç kimse ile evlenmezdi.
Sonuçta Cihangir'e aşık ve bir tek onu seviyordu. Ondan başkası zaten hayatında olamazdı.
Mavi gözlü genç, sakin bir şekilde kızın mahrem yerlerinde dudaklarını dolaştırmaya devam etti.
Sonunda o ana geldiklerinde, bekledikleri o vuslat gerçekleşmişti.
Genç kız kollarını daha güçlü bir şekilde sevdiği adama sararak güç almaya çalışmış ve dudaklarını omuzlarına kapatmıştı.
Göz göze geldiklerinde karşısındaki mavi gözlerde yoğun bir aşk ve tutku görüyordu. Mutlu ve huzurluydu tam şu an da.
Cihangir, genç kızın hiçbir tepkisini kaçırmamak için gözlerini, genç kızın o güzel yüzünden çekmeden bakıyordu.
"Seni çok seviyorum Firuze." Dedi boynunu öperken.
"Her şeyim benim." Dedi tekrardan konuşarak.
Genç kız ise konuşmayı unutmuş gibi hissediyordu. Yaşadığı duygu o kadar yoğundu ki başka hiçbir şeye odaklanamıyor ve o hissi anlamaya çalışıyordu. Hayatı boyunca daha önce hiç böyle bir hissi tatmamış ve yaşamamıştı. Şu an hisleri öylesine yoğunlaşmıştı ki, Cihangir ne derse hemen kabul edecek bir haldeydi.
***
Yan yana uzanmış bir halde birbirlerine sarılırken yaşadıkları şeyin utancı genç kıza yeni yeni gelmişti.
Şimdi az önce aşık olduğu bu adam ile çok özel anlar mı yaşamışlardı?
"Giyinmemiz lazım güzelim."
Firuze hafifçe başını salladığında nasıl kalkıp giyineceğini düşünüyordu.
"Şimdi ikimizinde duş alması zor olur sabah sen alırsın hemen bende eve döndüğümüzde alırım." Dedi Cihangir.
Firuze tekrardan başını sallamıştı fakat hala tek düşündüğü nasıl ayağa kalkacağıydı.
Cihangir sevdiğinin aklından geçenleri az çok tahmin ediyor olduğu için ilk önce kalkarak giyinmiş ve sonrasında Firuze'nin iç çamaşırlarını alarak genç kıza giydirmeye başlamıştı.
Bütün kıyafetlerini giydirdiğinde Firuze kendisini bebekler kadar huzurlu hissetmişti.
Özel ve değerli.
Sanki kırılacak bir eşya kadar özenli davranıyordu şu an sevdiği adam.
Yatağa girdiklerinde Firuze başını Cihangir'in omuzlarına koyarak sarılıp gözlerini kapattı.
Tam anlamı ile huzurluydu işte şimdi.
Yıllardır aradığı, yanı başındayken özlediği oydu.
İmkansız gibi gelen o şeyi, bir yolunu bulup imkanlı hale getirmişlerdi.
Belki bu yaptıkları yanlıştı fakat aşk mantık işi değildi. İnsanın aklına mantığına uymuyordu. Herkesin dilinde olan her zaman doğru olacak diye bir şey yoktu.
Kendi aklımız ve kendi doğrularımız vardı hayatta.
Firuze artık emin olmuştu, her zorluğa karşı Cihangir ile göğüs gerebilirdi.
***
Sabah bahçeden gelen horoz sesleri ile uyanmış ve sıcaktan bunalacak kadar terlemiş olduğunu fark etti genç kız.
Cihangir onu öyle bir sarıp sarmalamıştı ki boncuk boncuk terlemişti.
Bir kolunu çıkartıp, elini Cihangir'in yüzüne götürerek alnında biriken damlaları sildi.
Normalde her şeyden tiksinen biri olan Firuze, söz konusu sevdiği olduğu zaman hiçbir şeyinden tiksinmiyordu.
"Günaydın mavişim." Yanaklarına küçük buseler kondurarak geri çekilmiş ve o kusursuz yüzünü incelemeye başlamıştı.
"Cihangir'im uyan hadi."
Aklına aniden Cihangir'in uykusunun çok ağır olduğu geldi. Sesli bir şekilde oflayarak kolları arasından çıkmaya çalıştı. Sonunda başardığında etrafta oluşan dağınıklığı topladı ilk önce. Sonrasında üstünü başını değiştirdi ve temiz bir elbise geçirdi üzerine.
İş tekrardan Cihangir'i uyandırmaya geldiğinde aklına gelen hinlikle sinsice gülümsedi.
Hak ediyordu bunu. Onunda uykusu o kadar ağır olmasında canım.
Fiskosun üzerinde duran sürahiyi alıp Cihangir'in başı ucuna geçti. Yüzünde ki sinsi gülüşü silinmemiş, aksine daha da büyümüştü.
Hepsini dökmeyi düşünse de kıyamayarak sürahiyi az biraz kaldırarak birazını mavi gözlü oğlanın yüzüne dökerek geri çekilmişti. Bu sırada da tutamadığı sesli kahkahası tüm odayı dolduruyordu.
Cihangir "Yarabbi şükür..." diyerek gözlerini hafif aralayıp, yüzünü eli ile silerek diğer tarafına dönmüş ve uykusunu hiç bozmadan kaldığı yerden devam etmişti.
Firuze şaşkın bakışlarla Cihangir'e bakarken uykusunun nasıl bu kadar ağır olabildiğini düşünüyordu. İşi vardı bu koca bebek ile.
"Cihangir hadi uyan ya.."
Parmaklarını Cihangir'in dağınık saçlarında dolaştırırken hayranı olduğu yüzünü inceliyordu.
Oda ışıksız olduğu için daha koyu duran saçları, buğday teni, düzgün burnu. Kusursuzluğun tanımıydı bu adam resmen Firuze için.
Sevdalı sevdalı yüzünü incelerken kapının aniden açılması ile hızla oturduğu yerden kalkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
General Fiction"Çünkü kalple istenilen, mantıkla yapılandan daha mutlu ederdi." 1985 yılında köyde geçmektedir. *yetişkin içerikler barındırır.* Not: üstü kapalı bir şekilde yan rolde eşcinsel bir çift vardır!