Gece eve geldiklerinde herkes yatmıştı, ikisi de kendilerini bekleyen bir felaket olduğunu düşünüyorlardı ama düşündükleri gibi olmamıştı. Bu sessizlik en çok Firuze'yi korkutuyordu.
Gece sabaha kadar oturup düşünmüş ve kendisi için bir karara varmıştı. Herkes uyandığında bu düşündüğü ve kararlaştırdığı şeyi söyleyecekti. Böylesinin herkes için daha hayırlı olacağını düşünüyordu Firuze.
Cihangir sabah bahçede otururken yanına Göktürk gelerek abisinin yanına oturdu. Destek olduğunu belli etmek ister gibi elini abisinin sırtına koyarak aşağı yukarı götürdü.
"Keşke senin için elimden bir şey gelse abim." Dedi dudaklarını büzerek. Firuze ve abisi Cihangir için çok fazla üzülüyordu. İkisinin de mutlu olmaya hakkı vardı. Gerçi mutlu olmak herkesin hakkıydı.
"Ben dedemin yaptığını bir türlü aşamıyorum Göktürk, adam biliyordu Firuze ve beni, destek çıktı bize ya. Şimdi ne oldu da fikri değişti? Hani bide bu adama aşktan sevdadan anlar diyorduk hep, gözü bir tek kendi sevdasını anlıyormuş." Artık içinde sinirde yoktu sadece hüzün ve hayal kırıklığı kalmıştı geriye. "Ailem dediğim insanların beni üzmek için özellikle uğraştığını görmek beni paramparça ediyor."
"Abi sende Firuze'yi çok seviyorsun ve biz sana da sevdadan anlayan bir adam diyebiliriz, çünkü sevgi denilen o şeyin isteyerek olmadığını biliyorsun, yani insanın seveceği kişiyi seçemediğinin de farkında olan birisin. Ben şimdi sana gelip abi ben Yılmaz'a aşığım desem senin tavrın ne olacaktı? Eminim ki dedemden farklı olmazdı."
Cihangir kaşlarını çatarak baktı kardeşine. "Anlarım oğlum." Dedi kendinden emin bir şekilde. "Tabi ki anlarım, ben dedem gibi miyim?" Sırtını dikleştirip konuşmuştu mavi gözlü genç.
"Bunun şu an doğru olmadığını bildiğin için böyle rahat konuşuyorsun. Yani demek istediğim şu, evet o adam babaannemizle çok büyük aşk yaşamış olan bir adam ama seni anlayacak veya anlasa bile destek çıkacak diye bir şey yok." Durup abisinin çatılan kaşlarına baktı. Daha da kızdıracaktı bu mavişi.
"Bugün orada o yüzüğü takman çok büyük hataydı, nasıl susup o yüzüğün parmağına takılmasına izin verdin anlamıyorum."
Cihangir ellerini yüzüne koyup eğildi. Bir süre öyle durduktan sonra alttan alttan kardeşine baktı. "Tutuldum kaldım Göktürk. Firuze'de sende üzerime geliyorsunuz ama ben ister miydim o yüzüğü takmayı?"
"İstemediysen takmayacaktın. Benim tanıdığım Cihangir ne yapar eder bir yolunu bulurdu, sen beni bile hayal kırıklığına uğrattın abi ben şu an Firuze'yi düşünemiyorum bile."
Cihangir, Göktürk'ün sonuna kadar haklı olduğunu düşündü. Bir yolunu bulması gerekirdi ama o resmen susup göz yummuştu. "Ben bunu Firuze'ye nasıl yaşatabildim Göktürk?" dedi çaresizce. Birisi dokunsa ağlayacak gibiydi mavi gözlü genç.
"Sevdanın peşinden gitmelisin, gerekirse her şeyi ve herkesi arkanda bırakman gerekse bile tuttuğun o eli bırakmamalısın." Göktürk abisinin canının çok yandığını anlayabiliyordu.
*
Firuze sabah erkenden yatağından kalkmış ve ev ahalisine kahvaltı hazırlamıştı, hiç kimse bir şey yapmıyorsa ve artık kendisini bu evde fazlalık olarak görüyorsa gerekeni yapacaktı bugün.
Özenle hazırladığı sofraya baktı, belki de bugün bu ev için hazırladığı son kahvaltıydı bu, çünkü çok düşünmüş ve kararını vermişti. Herkesin sevdiği kahvaltılıkları hazırlamıştı özenle.
İlk Göktürk kalkmış ve sofrayı gördüğünde ağzının suları akmıştı resmen. "Güzelim sen ne yaptın böyle? Döktürmüşsün resmen." Genç kızın iki yanağına da sulu sulu öpücükler kondurmuştu.
Herkes kalkığında hep beraber sofraya oturmuşlardı, Firuze demlediği çayı hepsinin bardağına doldurup en son oturdu sofraya. "Kızım neden bu kadar şey hazırladın tek başına? Beni bekleseydin ya yormasaydın kendini." Firuze Gülizar hanıma gülümseyerek baktı.
"Güzelce kahvaltımızı edelim hepinize söylemem gereken önemli bir şey var." Hala gülümsüyordu. Bakışlarını herkesin gözlerine değdirip sonrasında önüne döndü. Gülizar hanım ve Hasan bey birbirlerine bakarak ne olduğunu anlamaya çalıştılar. "Ne söyleyeceksin kızım, hayırdır inşallah?" dedi Hasan bey.
"Hayır hayır..." dedi Firuze. Kimine hayır kimine şer olabilirdi tabi ki. Nereden baktıklarına göre değişebilirdi bu durum.
Ama artık bunu yapması gerektiğini anlayabiliyordu Firuze. E çocukta değildi artık. "Siz kahvaltınızı edin ben çardaktayım bitirip gelirsiniz yanıma." Yüzündeki tatlı tebessümü ile kalktı sofradan. Cihangir'in içi gitmişti o tatlı tebessüme.
Bahçede ki salıncağına oturup karşısındaki manzarayı izlemeye başladı Firuze. Artık kendisi için bir şeyler yapması gerektiğinin farkındaydı. Cihangir uğraşmıyorsa kendisi uğraşacaktı. Mutlu olmak istiyordu artık. Ve bunun için elinden geleni yapacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
General Fiction"Çünkü kalple istenilen, mantıkla yapılandan daha mutlu ederdi." 1985 yılında köyde geçmektedir. *yetişkin içerikler barındırır.* Not: üstü kapalı bir şekilde yan rolde eşcinsel bir çift vardır!