6

17.8K 826 39
                                    

Önünde hızlı adımlarla ilerleyen sevdiğini arkasından yavaşça takip ediyordu Firuze. Cihangir'in onunla ne konuşacağını az çok tahmin ettiği için, ilk kez baş başa bir yerde oturacak olmalarına bile gönül rahatlıyla sevinemiyor, içini 'acaba benden uzaklaşır mı?' korkusu sarıyordu. Cihangir'i, küçüklüğünden beri tanıdığı için tepkilerini az çok tahmin edebiliyordu. Asla farklı bir gözle bakmazdı bu saatten sonra kendisine işte. Firuze Cihangir'i takip ederken dudaklarını büzmüş melül melül bakarak ilerliyordu arkasından.

Bir anda sevdiği adamın durmasıyla dalgınlığına gelmiş ve koluna çarpmıştı. Cihangir genç kıza hafif bir tebessüm bahşettiğinde Firuze de buruk bir gülümseme yolladı mavi gözlü oğlana.

"Gel hadi buraya geçelim" Cihangir'in başıyla gösterdiği küçük, şirin çay bahçesini görünce başını salladı Firuze. İçeri girdiklerinde arka bahçeye geçip güzel yemyeşil manzaranın karşısına oturdular.

Firuze hem uzun zaman sonra ilk kez çay bahçesine geldiği için, hem de Cihangirle baş başa geldikleri için kendisini az sonra kıracağını bile bile mutlu olmuştu bir anda işte. Onunla gerçekleşmeyeceğini bildiği halde hep hayaller kurmuştu, şimdi de o hayallerin bir tanesi gerçekleşmişti. Ama yine de kalbi buruktu işte.

Firuze tahta masanın üzerinde ellerini birbirine birleştirip parmaklarlarına bakmaya başladı, şimdi ne diyecekti bu adama? Hem Cihangir'i istemediği bir şeye zorlamak istemiyordu, hem de kendisini sevsin istiyordu. Ona sevdalandığını söylediğinde kalbi hafifler zannetmişti fakat tam tersi olmuş daha da ağırlaşmıştı genç kızın kalbi.

Cihangir iki çay ve kurabiye söylerken Firuze yan tarafındaki güzel manzaraya çevirdi bakışlarını.

Şimdi evdekileri düşünüyordu, çocukluğundan beri hiç biri ayırmamıştı onu. Anne babasızlığını hissettirmemek için ellerinden geleni yapmışlar, kendi evlatları yerine koymuşlardı. Firuze bu yüzden daha da çıkmaza giriyordu. Onları hayal kırıklığına uğratacağını düşünüyor daha da çok hüzünle kaplanıyordu içi. Başını sevdiği adamın güzel mavi gözlerine çevirdi. Çayları ve kurabiyelerini sap sarı saçları olan sakalsız bir oğlan getirdiğinde Firuze gülümseyerek teşekkür edip parmaklarını ince belli bardağa sardı.

Başını kaldırıp Cihangir'e baktığında, derin bir nefes aldı mavi gözlü adam. "Sen benim için çok değerlisin Firuze, ben seni her zaman çok sevdim." Dedi çekingen bir ses tonuyla. Firuze dudaklarını ıslatıp hafifçe başını salladı. Kardeşi gibi sevdiğini biliyordu ve karşısındaki sevdiği böyle söyledikçe küçük kalbinin daha çok kırılmasına sebep oluyordu. "Seni kırmak, üzmek asla istemem ama..." Dedikten sonra bir elini uzatıp masanın üstüne koymuştu Cihangir. Bir süre durup çayını yudumladı.

Derin bir nefes aldı mavi gözlü oğlan "Ama bu mümkün değil..." diyebildi kısık sesiyle. Firuze akıtmamak için zor tuttuğu göz yaşlarını, güzel gözlü sevdiğinin son cümlesiyle bir bir akıtmıştı. "Sen daha küçücüksün, eminim ki karşına çok daha iyileri çıkacak."

Bazen sessiz kalmak kırıldığını göstermenin en yoludur demiş sevdiği yazarlardan biri. Kendisini kırmak istemezken daha çok kırdığından haberi var mıydı acaba diye düşündü? Parmaklarını dizlerine indirip başını da iyice önüne eğmişti. Her ne kadar yakın olsalar bile bu sefer iki arkadaş değillerdi. Ona istediği gibi rahat konuşamıyordu. İkisi de bir süre ne diyeceklerini bilemedikleri için susup çaylarını içmiş ve güzel havanın tadını çıkartmışlardı.

Firuze Cihangir daha başka bir şey söyleyip kalbini daha fazla üzmesin diye kalkmak istiyordu hemencecik. "Şey, kalksak mı artık Gülizar teyze merak eder geç oldu." Dedi yeşillerini mavilere dikip. Cihangir kafasında söylemek için kurduğu cümlelerin hepsini silip başını salladığında Firuze'nin hemen kalkıp kapının önüne geçmesiyle şaşırarak genç kızın arkasından baktı.

Traktörün yanında geldiklerinde Cihangir uzun boyuyla karizmatik bir şekilde kırmızı motoruna atlayıp koltuğa oturmuştu. Firuze yandaki tutunma yerine tutunacağı sırada kendisine uzatılan büyük ele bakakaldı. Sevdiği adamın kendisine uzatmış olduğu güzel büyük avucunun içine kendi küçük ellerini koymuş ve sımsıkı sarmıştı elini. Ayağını basamağa geçirdiğinde hızla yukarıya çekilmişti bedeni, ellerini hızlıca mavi gözlü oğlanın omuzlarına attığında içi sızlamış, kalbi yerinden çıkacak gibi atmıştı Firuze'nin.

Ateşlere değmiş gibi yandığını hissedince hemen ellerini çekip yerine oturdu. Böyle devam edemeyecekti işte. Nasıl unutacaktı ki onu? Ömrünün sonuna kadar ona asla kalbini vermeyecek bir adamı sevmişti. Kalbi kor gibi yanarken bu defa ağlamamak için sıktı kendini. Çünkü her şeye rağmen bugün onun için çok güzel bir gündü.

Kalbinin üzülmesine rağmen.

Uzun zaman sonra köyden çıkmış ve sevdiğiyle birlikte dolaşmıştı. Şimdi bunları düşünüp kendi kendini mutlu etmeyece çalışacaktı. Köye döndüğünde arkadaşı Leylayla buluşup ona anlatmak için adeta can atıyordu Firuze.

Köye geldiklerinde yine aynı yoldan girdiler, Cihangir traktörünü evin arkasına park ettiğinde beraber inip iki evin arasındaki dar uzun yola girdiler. Evin önüne geldiklerinde Gülizar teyzesini çıkmayı süpürürken görünce koşa koşa yanına gitti. "Gülizar teyze pazara gittik." Dedi hevesle. Gülizar teyzesi elindeki tel süpürgeyi bırakıp belini tutarak kalktı. "Bende nereye kayboldu bu kız diyordum Firuze, aklım çıktı niye haber vermedin evladım?" Firuze ellerindeki poşeti kaldırıp Gülizar teyzesinin önüne getirdi. "Bak neler aldık." Dedi şen sesiyle.

Poşetlerdeki Gülizar teyzesi için aldıklarını gösterdiğinde çok sevinmişti kadın. Mavi basma elbiseyi de görünce uzanıp ona baktı. "Kız, ne güzelmiş bu giyde bi göreyim üzerinde." Dediğinde Firuze sevinçle başını salladı. Koşarak evin içine girip tahta merdivenleri çıktı. Odasına girdiğinde hızlıca üzerini çıkartıp belden oturtmalı entarisini giydiğinde eteklerinden tutup bir tur döndü kendi etrafında. Çok beğenmişti bunu. Bu sefer utangaç adımlarla aşağıya inip çardakta oturan ikilinin yanına gitti.

"Nasıl olmuş?" Dedi hala çekinerek. Gülizar teyzesi ayağa kalkıp Firuzenin üzerindeki entarisini düzeltip baktı tekrardan. "Güzel kızım benim, çuval giysen bile yakışır sana annem." Dediğinde Firuze çok mutlu olmuştu. Bakışlarını mavi gözlü oğlana çevirdiğinde en çok onun beğenmesini istiyordu. "Gözlerinin rengini daha çok belli etti." Dedikten sonra sağ eliyle sakalını kaşıdı. Gülizar teyzesi iyice yanına gelip belini kontrol ettikten sonra genç kızın saçlarını düzeltti ve yüzünü avuçlarının içine aldı "Bayramda giyersin Firuzem, bir sürü talibin çıkar kız." Dedi gülerek, Firuze iyice utanmış başını eğerek gizlice Cihangir'e bakmaya çalışıyordu. "Ben kahveye gidiyorum." Dedi tok sesiyle. Genç kız giden sevdiğinin arkasından bir süre baktıktan sonra Gülizar teyzesi komşuya gideceğini söyleyip yollanmıştı.

Firuze de tek kalınca eve üzerini değiştirmeye girdi, günlük giydiği şalvarını ve kazağını üzerine geçirip ahıra yöneldi, ineklerin akşam yemlerini vermek için. Hayvanları korkutmadan yemlerini önlerine koyuyor bir yandan da usul usul seviyordu. Hepsinin yemlerini verdikten sonra küreği eline alarak tezekleri kapının önüne topladı, bu işlemi hiçbir zaman sevmemişti. Burun kıvırıp topladıktan sonra, dışarıdaki el arabasını ahırın önüne getirip hepsini topladı.

Yarın saatin sonunda her şey bittiğinde bahçedeki güğümden su döküp ellerini yıkadı. İyice temizlendiğinde üzerini düzeltip her zaman gittiği dere kenarına doğru yol aldı.

Bu bölüm hiç içime sinmedi ama geçiş bölümü sayalım...

FİRUZEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin