10

18.7K 750 74
                                    

Merhabaa, yorumlarınızı bekliyorum benim için yorumlarınız çok önemli ve lütfeen yıldıza basmayı unutmayın. 💛


Cihangir aniden gelen soruyla yutkunup halının desenlerine bakmaya başlamıştı. Firuzeyi küçüklüğünden beri tanıyordu, her zaman yanında onunla beraberdi ve şimdi böylesine uzak olmak içini acıttığını düşünüyordu. Firuzeyi her zaman çok sevmişti, herkesten ayrı bir yerdeydi onun yeri. Böyle uzak olmak istemediğini söyleyecekti genç kıza ama onunla daha farklı bir ilişki kurmayı da hiçbir zaman düşünmemişti. Bir süredir bunu düşünüyor ve yolları çıkmaza çıkıyordu. "Ben seninle eskisi gibi olmak istiyorum." dedi bakışlarını usulca genç kıza çevirerek.

Firuze bıkmış bir ifade ile baktı mavi gözlü oğlana. Önüne dönüp ofladıktan sonra kollarını birbirine bağladığında artık ona laf anlatmak istemediğine karar verdi. "İstemiyorum." Eskisi gibi asla olamazdı bu saatten sonra. Ne düşünüyordu ki bu adam? Bir de sözde üzmek istemiyordu kendisini, böyle yaparak kalbini bin bir parçaya bölüyordu haberi yoktu. "Firuze, eskisi gibi konuşalım yanımda ol istiyorum. Aynı evin içinde iki yabancı gibiyiz, bu beni çok üzüyor."

Artık ağlamayacaktı Firuze, çünkü bu karşısındaki adam akıtacağı göz yaşlarına değmiyordu. "Sen gerçekten bencilsin." Ayağa kalkıp kimseye bir şey demeden hızlıca evden çıktı. Bir tek kendisini düşünen bencilin tekiydi işte bu aşık olduğu adam. Göz yaşlarını akıtmak istememesine rağmen durduramamıştı yine. "Ben onu uzaktan da severim, çünkü uzaktan sevmek aşkların en güzeli." dedi içinden. İçinde öyle güzeldi ki Cihangir, "Belki de ben onu gözümde büyüttüm." diye düşündü. Dudakları büzülmüş, soğuktan üşümüştü. Ama hızlıca koşuyor onun yanına gelmesini istemiyordu. Amacı Göktürk'ü bulmaktı. Bazen birileri çok iyi dost olur ama iyi eş olamaz, çok iyi bir öğretmendir mesela ama evde çocuğuna iyi bakamaz. Belki de Cihangir de öyledir diye düşündü.

Çok iyi bir arkadaştı Cihangir, kendisi için iyi bir sevgili olmadıgı içinde onu suçlamamalıydı. Zorla kimse kimseyi sevemezdi sonuçta.

Yılmazların sokağına geldiğinde nerede olabilirler diye düşünüp aynı hızla ilerliyordu. Sonunda çıkmaz sokaktaki ağacın altında oturup gülüşerek sohbet eden iki gençle gülümseyerek hızını yavaşlatıp yanlarına ilerledi. Göktürk kendisini gördüğünde çok şaşırmıştı. "Firuze ne oldu, abim nerede?"

Göktürk ayağa kalkıp kardeşinin yüzünü avuçlarının içine aldı. "Ağlıyor musun sen?" Yılmaz'ın sorusuyla usulca başını iki yana salladı. Omuzlarını yukarı kaldırıp indirirken dudakları aşağı doğru düşmüştü. Ağlamasını durdurmaya çalışırken aklına Cihangir'in ağlarken çok çirkin oluyorsun demesi gelmiş sinirle gülmüştü. "Karşımdaki iki erkek umarım delirdiğimi düşünmüyordur." diye geçirdi içinden. "Gel otur buraya." Yılmaz'ın nahif sesiyle ona gülümseyip yanına oturdu. Diğer yanına da Göktürk oturmuştu. "Ne oldu güzelim, niye böylesin?" dedi Göktürk.

Gerçekten Cihangir'i anlayamıyordu, onu sevdiğini söylediği halde nasıl hala eskisi gibi olalım diyebilirdi? İki seçenek vardı karşısında. Ya tamamen uzaklaşacaklar ya da bir ilişkiye başlayacaklardı. Ama Cihangir beyefendi ikisini de istemiyordu. Paşamızın mutluluğu her şeyden daha önemli çünkü değil mi? Firuze'nin duyguları yok çünkü. Ona aşık olduğu halde dururdu yanında değil mi? Kaldıramıyordu artık bunu. Herkesin ona gelip "Cihangir abin çok yakışıklı, Cihangir abinin sevdiği biri yok mu?" diye sormasından çok sıkılmıştı. Cihangir'e çok yakın davrandığı zamanlar bile olmuştu ama hiç kimse aksi bir şey olabileceği ihtimalini bile düşünmemişti.

FİRUZEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin