Sabah sofrada herkes çok gergin bir şekilde kahvaltılarını yapmışlardı. Normal bir gün gibi olmayacağı daha başında belli olmuştu. Gülizar hanım endişeli, Hasan bey ise tedbirliydi.
Hasan bey artık oğullarının sözünden çıkamayacaklarını onlara göstereceğini düşünüyordu. Hepsi kendi kafalarına göre hareket ediyorlardı ve bu durum Hasan beyi sinirlendiriyordu.
Yolda gelen geçen herkes her bir çocuğu hakkında asla duymak istemediği şeyler söylüyorlardı.
Gün, her zaman ki gibi ilerlemiş, Cihangir ve Tahir koyunlara gitmiş, Firuze de ineklere bakmıştı.
Gülizar hanım akşam için herkesin giyeceği kıyafetleri hazırlamıştı. Oğlunun duyduğunda ne tepki vereceğini tahmin edebiliyordu ve üzülüyordu da fakat Hasan beyin sözünün üzerine söz söyleyemezdi.
Akşam üzeri yine herkes evde toplandığında Gülizar hanım çocuklarının kıyafetlerini getirerek hepsinin yanına koydu.
Herkes yanına koyulan kıyafete şaşkınlık içerisinde bakıyordu.
"Anne bunlar ne?" Diye sordu Göktürk.
"Akşam misafirliğe gidiyoruz bunları giyinin babanız gelir birazdan. Hiç birinin tek bir kelime etmesine fırsat vermeden odadan çıkmıştı.
Göktürk abisine baktı hızla. "Abi ne iş karışıyorlar yine ya?" Dedi sinirle genç oğlan.
"Anlayamıyorum fakat umarım tahmin ettiğim şey değildir Göktürk."
Yine de kıyafetleri Firuze dahil hepsi giymişti. Babaları da geldiğinde artık Tahir babasını konuş için kenara çekti.
"Baba umarım aklıma gelen şeyi yapmamışsındır?" Dedi sessizce.
"Aklına ne geliyor bilmiyorum ama bu akşam Cihangir'e kız istemeye gidiyoruz Tahir. Sonra da Leyla'yı istemeye gideceğiz. Çok uzatmadan ikinizi de evlendireceğim."
Bir süre sustuktan sonra aklına yeni gelmiş gibi devam etti. "Sonra da Göktürk için aklımda biri var."
"Baba senin ne dediğini kulağın duyuyor mu? Sen ne yaptığını düşünüyorsun bilmiyorum ama bu yaptıklarınla tüm çocuklarını karşına alacaksın."
Tahir daha sert konuşmamak için babasının yanından uzaklaştı. İki kardeşinin de bu duruma çok fazla sinirleneceklerini tahmin edebiliyordu ve Tahir babası ne dese yapardı fakat kardeşleri öyle değildi. Ve olacakları şimdiden tahmin edebiliyordu.
Cihangir yol boyunca kime gittiklerini, neden böyle bayrama gidiyormuş gibi giyindiklerini sorup durmuştu fakat babasından hiçbir cevap alamamıştı.
Alişah dedelerinin yaşadığı köyde birine gidiyorlardı ve dedelerini de aldıklarında artık aklına getirmek istemediği o şeyin gerçekleşiyor olduğunun farkındaydı.
Traktörde yanına bile oturmasına izin vermedikleri Firuzeye baktı. Göktürk ve annesinin karşısında yüzü asık bir şekilde oturan sevdiğine baktı Cihangir.
Traktör sonunda durduğunda Hasan bey hızla indi arkasından da Cihangir ve dedesi.
"Baba bir açıklama yapmayacaksan ben buradan gidiyorum."
"Hiçbir yere gitmiyorsun! Yeter sizin yüzünüzden rezil olduğum."
Cihangir son bir umut dedesine baktı ama o da bir şey demiyordu. Bir yerde de eğer aklındaki şeyi babası yapıyorsa dedesinin karşı geleceğini düşünüyordu ama yaşlı adamda hiçbir şey konuşmadan evin bahçesine girmişti.
Geldikleri evin kapısı açıldığında genç bir kız gözükmüştü. Esmer, kısa boylu, kahverengi gözlü ve kapalı bir kız açmıştı kapıyı. Tanımıyordu Cihangir.
Arkadan orta yaşlarda bir kadın ve adam güler yüzlü bir şekilde arkada duruyorlardı. Dedesi hızla adamla sarılmış ve yüzünde güller açmıştı resmen.
Cihangir, Firuze ve Göktürk kaşlarını çatmış olan biteni anlamaya çalışıyorlardı. Herkes selamlaşarak içeriye girdiklerinde Alişah beyin ağzından çıkan cümle ile Gülizar hanım ve Hasan bey hariç herkes şaşkınlıkla baka kalmıştı ev sahiplerine.
"Evet Mahmut hocam çok hayırlı bir iş için gelmiş bulunuyoruz, hayırlısıyla."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
General Fiction"Çünkü kalple istenilen, mantıkla yapılandan daha mutlu ederdi." 1985 yılında köyde geçmektedir. *yetişkin içerikler barındırır.* Not: üstü kapalı bir şekilde yan rolde eşcinsel bir çift vardır!