Torununun sevdalandığını anlamıştı anlamasına ama bunu beklemiyordu. Firuze ile aralarındaki yaş farkı ve beraber büyüdükleri için oğluyla gelininin asla izin vermeyeceğini anlamıştı Alişah. Torununun işi gerçekten zordu.
Yaşlı adam köşede duran sandalyeye oturarak karşısına oturması için torununu bekledi.
"Bak oğlum, çocuk değilsiniz. Size ben karışamam, sevda işleri zordur ve sadece sizi ilgilendirir. Ailen karşı çıkar, zor durumlar yaşarsınız."
Cihangir dedesini dinlerken usul usul başını sallıyordu sadece.
"Baban benim gibi değil, çok isterdim sana baban seni anlar demeyi ama zor, anlamaz."
Cihangir işlerinin çok zor olacağını biliyordu bilmesine ama içten içe de umut ediyordu. Belki çok güzel karşılarlar diye. Dedesinin laflarından sonra o küçük umudu yok olmuştu.
Başını eğmiş, dolan mavi gözlerini dedesinden saklamaya çalışıyordu.
"Biz babaannen ile çok zor kavuştuk. Sende az çok bilirsin. Ben herkesi karşıma aldım onun için, sevdamdan hiç vazgeçmedim."
Alişah geçmişi hatırlamış, o günler gözünün önünden birer birer geçmişti.
"Eğer sevdana güveniyorsan o eli tut ve herkese karşı dimdik dur."
Cihangir başını salladı usulca. Bırakmayacaktı.
Bu saatten sonra değil anne, babası tüm köy karşılarında dursa yine de bırakamazdı o eli.
Teni tenine karışmış, bir bütün olmuşken Firuze'den ayrı kalmaya dayanamazdı kalbi.
Her gecen saat daha fazla bağlanıyordu Firuze'ye. Öyle farklı bir histi ki bu içindeki. Yanındayken bile özlüyor, her an o güzel kokusunu içine çekmek istiyordu. Yeşil gözlerde hep kendisi olsun istiyordu.
Bazen hep beraber otururlarken, kokusu geliyor burnuna, derin derin içine çekmemek için kendisini çok zor tutuyordu. Yanında olmadığı zamanlar ara ara o koku burnuna gelir gibi oluyor, kalbi hızlıca atmaya başlıyordu.
Eli elinde olsun, kolu koluna değsin hep bir temas içinde olmak istiyordu.
Uzak kalmaya çalıştıkça daha da yakın olmak istiyordu her an.
Aşk böyle bir şey miydi?
Hep merak ederdi Cihangir, aşkın nasım bir duygu olduğunu. Oysa sadece bakması gerekiyormuş.
Dedesi kalktığında o da kalkarak içeriye girdi.
"Nerede kaldınız hayat?"
Babaannesinin, dedesini olan hitap şekli ile hüzünlü yüz ifadesi yerini tebessüme bırakmıştı.
Birbirlerine hep hayat derlerdi.
"Torunumla iki hasbıhal ettik." Dedi Alişah bey torununa bakarak.
Mutlu ve bol kahkahalı bir kahvaltıdan sonra babaannesi iki genci de kolundan tutarak bayram olduğu için yapılan şenliğe yolladı.
Ağaçlı yoldan yürürlerken Firuze serçe parmağını Cihangir'in serçe parmağına geçirerek azda olsa el ele tutuşmalarını sağlamıştı.
"Seni alıp içimi sokasım geliyor, öyle çok seviyorum."
"Cihangir, deme böyle şeyler utanıyorum diyorum sana."
Cihangir etrafına iyice baktıktan sonra kimsenin olmadığına kanaat getirdiğinde Firuze'nin yüzünü tutarak yanağından öptü. "Sen ne güzel bir şeysin ya?"
Durup genç kızın yüzüne baktı iyice, nasıl olurda böylesini güzel olabiliyordu aklı bir türlü almıyordu.
Sanki her geçen gün güzelliğine güzellik katılıyordu.
Eliyle genç kızın çenesinden tutup kaldırdı ve güzel dudaklarına küçücük bur öpücük kondurdu.
Firuze'nin yanakları bu ufak temasla bile kıpkırmızı olmuştu. Elinin dokunduğu her yer yanıyordu sanki.
Cihangir, şenliğin olduğu yola değilde tam tersine doğru ilerlemeye başladığında Firuze şaşırarak etrafına bakındı. "Nereye gidiyoruz? Buradan gidilmiyor ki, öbür tarafa dönmemiz lazım."
Kolunu genç kızın omzuna atıp kendisine çekti ve güzel saçlarına dudaklarını bastırdı Cihangir.
"Kaçırıyorum seni güzel kızım."
Gamzelerini göstererek güldüğünde genç kızın içi gitmişti.
Her gün bölüm atmaya tekrar alışana kadar bölümler bir süre böyle kısa gelebilir. ☺️
Canım çiftim.. hep mutlu mutlu olun istiyorum ama... 🥺
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
General Fiction"Çünkü kalple istenilen, mantıkla yapılandan daha mutlu ederdi." 1985 yılında köyde geçmektedir. *yetişkin içerikler barındırır.* Not: üstü kapalı bir şekilde yan rolde eşcinsel bir çift vardır!