Firuze Cihangirden ayrıldığında korkak bakışlarla baktı uzun boylu adamın mavi gözlerine. Bir şey söylesin, bir tepki versin istiyordu, iyi veya kötü.
Yıllardır kendine bile itiraf edemediği bu sevdasını bu gece aniden dışa vurmuş, itiraf etmişti ona. Ama Cihangir susmuş, konuşmuyordu.
Küçüklüğünden beri hayran olduğu adam, şaşkınlıkla ağzını bir şey söylemek için açıyor ama cesaret edemeyip geri kapatıyordu. Firuze bir an pişman olmuştu söylediğine. Yüzünü asıp "Bir şey söylemeyecek misin?" Diye sordu.
"Firuze ben seni üzmek istemiyorum..." dedi. Firuze göz pınarlarında tutamadığı yaşlarını bir çeşme gibi akıttı Cihangir'in tek bir cümlesiyle. Aslında biliyordu böyle olacağını, çünkü ne zaman ima etse, ya anlamazdan geliyordu ya da uzaklaşıyordu ondan, hiç söylememeliydi. Yine uzaklaşacaktı işte.
Ellerini yüzüne koyup ağlamasını bastırmaya çalıştı. "Ama ağlama..." dedi güzel sesiyle Cihangir. O da çok üzülüyordu. "Seviyorum seni işte, neden anlamıyorsun?" Dedi Firuze içini çekerek. Kızarmış kısık gözlerini yere indirip bakmamaya çalıştı ona.
Cihangir çekingen bir tavırla büyük ellerini Firuze'nin yanaklarına koydu, usulca yaşları sildikten sonra bir eliyle gözünün önüne gelen saçları kulağının arkasına sıkıştırdı. Sonunda konuştuğunda Firuze'nin daha çok kırılmasına sebep olmuştu. "Sen benim kardeşim sayılırsın..."
Firuze yüzündeki elleri ittirdikten sonra Cihangir'in göğüsüne vurup birkaç adım geriye gitmesine sebep oldu. "Biz kardeş falan değiliz tamam mı, anamız mı bir babamız mı bir?" Sağ elini saçından geçirip sinirle arkasını döndü. Kalbi o kadar kırılmıştı ki, kendisi bile onu bu kadar çok sevdiğini yeni fark etmişti. Cihangire'e hep hayrandı, küçüklüğünden beri peşinden ayrılmaz hep onun yanında uslu uslu oturur, bazen de uzaktan onu izlerdi. Tabi küçükken bu hislerin ne olduğunu anlayamıyordu, büyüdükçe gerçeğin farkına varmıştı. Her ne kadar kendine bile itiraf etmek istemese de bu gece ilk defa dışa vurmuştu sevdasını.
Cihangir mavi gözlerini Firuzenin yeşillerine getirip başını yana eğerek baktı ağlayan güzel kıza. "Bunu yarın konuşalım tamam mı?" Dedi. Daha fazla Firuzeyi üzmek istemediği için arkasını dönüp hızlı adımlarla oradan uzaklaştı.
Sevdiği adamın arkadasından bakarken yanaklarındaki yaşları elinin tersiyle silip dudağını büzerek eve girdi, sessiz adımlarla tahta merdivenleri çıktıktan sonra tam odasına girecekti ki Göktürk'ün sesini duyunca ona döndü.
"Biraz konuşabilir miyiz?" Dedi tedirgin bir şekilde, Firuze burnunu çekip olumlu anlamda başını salladığında ikisi de Firuze'nin odasına girmişti.
Camın altında ki minderlere yan yana oturup bir süre sustular, odada bir tek Firuze'nin sessiz iç çekişleri duyuluyordu. Göktürk'ün ona baktığını hissettiğinde Firuze de genç çocuğa döndü, göz göze geldiklerinde Firuze onun da en az kendi kadar üzgün olduğunu fark ettiğinde hiç düşünmeden sarıldı Göktürk'e.
Ayrıldıklarında, Göktürk tedirgin bir şekilde baktı Firuzeye "Teşekkür ederim..." dedi. Kısa bir duraksamanın ardından devam etti. "Abim görseydi eğer Yılmaz'la beni..." ela gözlerini Firuzeden çekip karşıya baktı. "Yani biliyorsun zaten ailelerimiz konuşmuyor." Ne diyeceğini bilemediği için duraksayarak konuşmuştu. Firuze ona birçok şey sormak istiyordu ama zaten utanmış olan çocuğu gördükçe daha da fazla sıkıştırmak istemiyordu.
Göktürk'ün kız arkadaşı olduğunu da biliyorlardı. Kafasında bir çok soru işaretleri varken "Kız arkadaşın vardı?" Diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
General Fiction"Çünkü kalple istenilen, mantıkla yapılandan daha mutlu ederdi." 1985 yılında köyde geçmektedir. *yetişkin içerikler barındırır.* Not: üstü kapalı bir şekilde yan rolde eşcinsel bir çift vardır!