Küçük kız kalabalıktan çekinerek Gülizar teyzesinin elinden sımsıkı tutmuş ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yanından gelip geçen kadınlar başını okşayıp garip garip sözler söylüyorlardı. Çok sıkılmış ve Cihangir abisinin yanına gitmek istiyordu ama etraf o kadar kalabalıktı ki korkudan yerinden kıpırdayamıyordu.
"Gülizar tete..." (teyze) diyerek kadının kolunu çekeleyip ona eğilmesini sağladı. Kadın eğildiğinde kızın güzel yeşil gözlerini görünce tekrar kendisini tutamayıp ağlamaya başladı.
Şaşırmıştı Firuze, Gülizar tetesini hiç ağlarken görmemişti şimdiye kadar. "Neden bu kadar çok insan var?" diye çekinerek sordu Firuze. Artık Cihangir'i değil babasını istiyordu.
Gülizar, güzel kızın sorusuna söyleyecek bir cevap bulamadı. Ne diyecekti ki, baban öldü mü? Minicik kız ne anlardı ölümden? Firuze'nin annesi, Firuzeyi doğururken can vermişti. Küçük kız şimdi de babasını kaybetmişti. Gülizar çok üzülüyordu onun için. Firuze'nin annesi Melek, Gülizar'ın en yakın arkadaşıydı. Babası Mehmed efendi de kocası Hasan'ın canından yakın gördüğü dostuydu, yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi.
Mehmet efendi canını verirken bile, Hasan bey yanındaydı. Son nefesini de arkadaşının kollarında vermişti. Hasan bey arkadaşını nasıl oradan kaldırıp hekimlere götüreceğini şaşırmıştı. Kollarında can veren arkadaşını düşünen Hasan, ağlamaktan kızaran gözleriyle mezarda yatan arkadaşına son kez baktı. Gözünden bir damla düşerken sesli bir şekilde söz verdi Hasan. Sanki arkadaşı duyuyormuş gibi. "Firuze bundan sonra bana emanet Mehmed, sakın gözün arkada kalmasın. Onu kendi evladımdan ayırırsam eğer iki dünyada yakam bir araya gelmesin."
Sesli bir şekilde söylediklerini orada bulunun bütün adamlar duymuştu. Hepsi hem mezarda yatan adama hem de küçücük kızcağıza çok üzülüyordu. Hem yetim hem öksüz kalmıştı yavrucak.
Firuze iyice korkmaya başlamıştı, küçücük bedeniyle neler olduğunu anlamaya çalışıyor ama bir türlü anlayamıyordu. Kadınlar helva kavuruyor, hazır olanları gelenlere ikram ediyorlardı. Gülizar tetesi de gitmişti yanından, şimdi iyice yalnız kalmıştı Firuze.
Tanıdık yüzler görüyordu ama tanıdık oldukları kadar uzaklardı da onun için. Kimseye gidip "Burada ne oluyor?" Diye soramıyordu. Oturduğu yerden sessiz sessiz etrafına bakınıyordu.
Babasını da çok özlemişti üstelik, babası onu dünden beri almaya gelmemişti. Kime sorsa cevap alamadı bir türlü. Evine gitmek istiyordu artık. Hem Cihangir de yoktu ortalıkta.
Cihangir onu böyle üzgün görünce hep yanına gelir onu güldürmeye çalışırdı, bazen de Cihangir onunla ilgilensin diye üzülmüş gibi yapardı Firuze. Ama şimdi gerçekten üzgündü ve Cihangir hiçbir yerde yoktu.
Oturduğu yerden kalkıp yavaşça çıktı evden. Ya babasını ya Cihangiri bulacaktı. Kimse fark etmemişti onun çıktığını. Hemen karşıdaki evlerine gidip vurdu kapıya. "Baba! Baba neredesin?" Tüm gücüyle bağırıyor, babasının onu almasını istiyordu.
Gözlerinden yaşlar akarken pes edip yürümeye başladı. Kahveye bakacaktı, babası genelde kahveye giderdi. Oradadır mutlaka diye düşündü küçük elleriyle gözündeki yaşları silip. Kahveye geldiğinde birkaç kişi gördü ama hiç biri babasının arkadaşı değildi ki kime soracaktı babasını?
"Firuze ne yapıyorsun burada kızım?" Diye tanıdık bir ses ilişti kulağına. Sesin geldiği yere baktığında Hasan amcasını görmüştü. Koşarak sarıldı adamın bacağına hemen, Hasan amca bilirdi mutlaka babasının yerini. Babasına götürürdü onu. "Babam yok Hasan amca hala almadı beni. Beni babama götürür müsün?" Hasan amcası da konuşmuyordu. Bugün neden hiç kimse cevap vermiyordu ki ona, acaba istemeden kızdırdı mı onları? Diye düşündü Firuze.
Hasan küçük kızın dediğiyle yıkılmıştı adeta. Nasıl diyecekti ona baban göçüp gitti diye? Boğazı düğüm düğüm oldu adamın.
Firuze Hasan amcasının arkasında Cihangiri görünce hemen koşarak sarıldı ona. Ayrıldığında başını kaldırıp, yaşlı olan yeşil gözlerini dikti Cihangir abisine. "Biliyor musun ben çok üzüldüm, çok korktum. Babamı da bulamıyorum. Bir sürü insan var sizin evde. Beni babama götürür müsün? Hasan amcaya da dedim ama bana cevap vermedi."
Cihangir abisinden de cevap alamayınca çok kızdı minik kız. Bir şey olmuştu, çok kötü bir şey olmuştu işte. Ona söylemiyorlardı. Ağlamaya başladı tüm sesiyle. Kimse onu babasına götürmüyordu. Babasından başka kimsesi yoktu ki onun. Kimse anlamıyordu onu işte.
Cihangir, karşısındaki minik kız ağlayınca bir dizini kırıp onun boyuna eğildi. Ellerini kızın omuzlarına koydu güven vermek ister gibi. Ne diyeceğini bilemiyordu genç çocuk. Ona mı kalmıştı kıza babasının vefat ettiğini söylemek? Babasına doğru baktı usulca. Babası başını sallayarak "Sen söyle." demeye getirdi.
Cihangir bu zamana kadar kimseye böylesine kötü bir haber vermemişti. Nasıl söyleyecekti şimdi karşısındaki daha sekiz yaşında olan küçücük kıza babasının öldüğünü? Küçük kızın elinden tutup kendi evlerinin yanındaki bahçeye getirdi. Firuze sallanmayı çok seviyor diye ona kendi bahçelerinde salıncak kurmuştu.
Boş çardağa oturdular. "Firuze.." dedi titrek sesiyle. "Baban artık gelemez.."
Firuze kaşlarını çatıp anlamaya çalıştı, babası da mı terk etmişti onu? Annesi de o bebekken cennete gidip bırakmıştı zaten, şimdi babası da mı gitmişti? "Neden?" Dedi anlamaya çalışır gibi.
"Babanın bu hayattaki ömrü sona erdi, o öldü." Dedi Cihangir zar zor kelimeleri toparlayarak. Kızın gözlerindeki yaşlar sicim gibi akmaya başlayınca içi acıdı Cihangirin.
"Ama ben babamı çok özlerim ki.." diyebildi "Ben daha küçüğüm nasıl ölür babam?"
Babası anlatmıştı Firuzeye annesinin cennete gittiğini. Demek babası da dayanamayıp annesinin yanına gitmişti. Onu bir daha göremeyeceği gerçeğini fark eden küçük kızın yapabildiği tek şey sadece ağlamak oldu. İçi acıyana kadar ağladı Cihangir abisinin yanında. Annesinin özlemine dayanamamıştı demek ki babası. "Babam beni neden terk etti?" Dedi sessizce. Onu da alsaydı ya giderken şimdi bir başına kalmıştı bu yaşında.
Cihangir elini kızın omzuna koydu. "İnsanlar doğar, büyür ve vakti geldiğinde bu dünya için gözlerini kapatırlar Firuze. Baban seni terk etmedi, onun elinde değildi bu."
"Bana ne olacak şimdi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİRUZE
Художественная проза"Çünkü kalple istenilen, mantıkla yapılandan daha mutlu ederdi." 1985 yılında köyde geçmektedir. *yetişkin içerikler barındırır.* Not: üstü kapalı bir şekilde yan rolde eşcinsel bir çift vardır!