Kollarını sıkıca çevreme sarmış, yapabildiği kadar derin bir nefes alıp onu içinde tutmuştu. İmkânı varmış gibi omuzundaki kollarımı daha da sıkılaştırdım. Şu dünyada bulunmanın bana sonsuz huzur verdiği tek yer kollarının arasıydı ve ben şu anda tam da olmak istediğim yerde, olmak istediğim kişiyleydim. Belime sardığı kollarıyla beni havaya kaldırdığını ve arabaya doğru hızlı adımlarla yürüdüğünü fark ettiğimde seri hareketlerle bacaklarımı beline dolamıştım. Tanrım, bedeninin sıcaklığına hayrandım.
Bedenimi arabanın kaputuna bıraktığında inatla onu bırakmayı reddedip başımı gizlediğim boynuna dudaklarımı bastırdım. Bu geceyi sorunsuz atlatmıştık, kılına bile zarar gelmemiş hâlde kollarımın arasındaydı ve ben dünyanın en mutlu insanı olabilirdim. Dudaklarımı teninden ayırmadan mırıldandım.
"Seni çok seviyorum." Ani bir hareketle ellerini bedenimden çekip başımı tuttu ve uzanıp dudaklarıma hızlı bir öpücük bıraktı. Kalbim durabilecek kadar hızlı atıyordu.
"Sen şu dünyada başıma gelmiş en mükemmel şeysin." Sözlerinden sonra yeniden dudaklarını bana bastırdı ve ben de büyük bir özlemle öpüşüne karşılık verdim. Yaşadığım hayatın gri tonları onun varlığıyla renklenmiş, bir renk cümbüşüne dönüşmüştü.
Kısa bir süre sonra başını benden uzaklaştırdı ve zorlanarak kapalı olan gözlerimi açtım. Yüzümü ezberlemek istercesine gözleri her bir noktaya değerken hızlıca konuşmuştu.
"Sen... Baban... Nasıl?" Hangi konudan bahsettiğini bilmediğim için alnımı onunkine yaslayarak anlatmaya en başından başladım.
"O adamların beni almaya çalıştığı gün eve döndüğümde olayı David'e anlattım. O da bana bu işin bizi aştığını, bunu babamla konuşmam gerektiğini söyledi. Ne yapabileceğimize dair en ufak bir fikrim bile yoktu ve anlattığınız kadarıyla uğraştığınız adam sadece bir konuşmayla her şeyi çözebilecek bir adam değildi." Derin bir nefes aldım ve dudaklarına benimkileri bir kez daha bastırdım ve ona kısa bir öpücük verdikten sonra devam ettim.
"Babama gidip bu konuyu anlattığım zaman babamın zaten her şeyi bildiğini, ona daha erken gideceğimi düşündüğünü fark ettim. Seni öğrendiği an her yerde seni soruşturmuş zaten. Brian ile konuşularken de bu adamlara ulaşmış olduğunu öğrenmiş bile. Ve işin peşini bırakmayıp Broodie ile görüşmüş. O da ona gittiğinizi, yaptığınız planları anlatmış. Babam zaten hazırlıklıydı ve ben Broodie'yi bu kadar yakından tanıdığını o zaman öğrendim." Calum pür dikkat beni izlerken, içinde bulunduğumuz ormanın karanlığında bile gözlerinin parladığına yemin edebilirdim.
"Zaten ben ona gitmesem bile babam beni kaçırmaya yeltendiği için Mason olayına el atacakmış." Calum nefesini verdi ve benden biraz uzaklaşarak yüzüme dikkatle bakmayı sürdürdü.
"Bizi nasıl bir ipten kurtardığını biliyor musun?" Usulca başımı aşağı yukarı salladım. Tahminlerimde haklı çıkmıştım. Konuşmanın ortasında gelmiş olsak bile Mason onların beklediğinden de düşmanca yaklaşmıştı.
"Elimden gelenin de fazlasını yapmak istedim. Çünkü sen böyle bir ortamda hayatta kalmaya çabalarken, ben evimde oturup senin gelmeni bekleyemezdim." Bana bakan gözleri titrerken gözlerini usulca kapattı ve derin bir nefes aldı.
"Şanslı orospu çocuğunun tekiyim. Bunu da biliyorsun, değil mi?" Dediklerine karşılık dudaklarım ufak bir gülümsemeyle gerildi ve omuzlarındaki ellerimi sıkılaştırıp onu kendime doğru çektim.
"Her ne olursan ol, benimlesin ve bu bana yetiyor." Sarılmama sıkıca karşılık verdi. Hemen ardından bedenimi iki yanından tutup beni oturduğum yerden kaldırdı ve ayaklarım yere değdikten sonra kollarımı ondan çözmek zorunda kaldım.