Gelen hafta beraberinde birçok şey getirmişti. Ardı arkası kesilmeyecekmiş gibi görünen sınavlar ile birlikte, tüm bu yoğunluğa rağmen okula zar zor uğrayıp ortadan bir anda kaybolan Calum için endişe etmek uyanık olduğum tüm zamanları kaplayan yegâne aktivitem hâline gelmişti.
Uğraştığı birçok şey olduğunun farkındaydım. Bana fazla bilgi vermese de, hatta bana adam akıllı hiçbir bilgi vermese de, geceleri yanıma gelemeyecek kadar yoğundu. Ve bu durum imkânı varmış gibi canımı her geçen gün daha fazla sıkmaya başlamıştı.
An itibariyle sınıfta sınavın başlamasını beklerken, gözlerim bir yandan not kağıtlarının üzerinde hızlıca geziniyordu. Üzerinden atladığım bir yer olmadığına emin olduktan sonra tam notlarımı kaldırıyordum ki, sınıfa bir anda apar topar giren bedenle dikkatim kapıya çevrildi. Şükürler olsun ki, gelen Calum'dı ve beni görür görmez tuttuğu nefesini bırakıp rahatladı. Birkaç büyük adımda yanıma geldiğinde ve kendini yanımdaki sandalyeye bıraktığında bedenini direkt bana döndürmüştü.
"Yetişemeyeceğim diye ödüm koptu." Soluklanmaya çalışarak konuştuğunda şaşkınca ona bakmaya başlamıştım.
Birbirine girmiş saçları ve oldukça belirginleşmiş göz altı torbalarıyla gerçekten bitik görünüyordu. Anlaşılan 1 hafta boyunca bana söylediğinden de zor zamanlar geçirmişti. Dediğim gibi, onu pek fazla görebildiğim söylenemezdi, sadece sınavlarda birkaç dakika onu görebilmeyi başarabildiğimde ben onunla konuşamadan çıkıp gidiyordu. Onu bu kadar kısa süre görebilmenin yanında çoğu zaman ondan haber dahi alamıyordum.
"Gerçekten sınava yetişemeyeceğinden mi korktun?" Cebinden bir kalem çıkarıp masaya bıraktıktan sonra bedenini tamamen bana çevirip gözlerime baktı. Ah, Tanrım. Onu nasıl da özlemiştim.
"Sınav sikimde değil. Seni sadece burada görebiliyorum." Gözlerine bakmayı sürdürürken bir müddet yorum yapamadım. Fakat lanet olası dudaklarım beynime itaat etmedi ve kelimeleri ortaya döküverdi.
"Geceleri de gelmiyorsun. 1 hafta oldu." Burnundan soluduğu derin nefesle birlikte bana doğru uzandı ve ellerini omuzlarıma dolayarak beni sıkıca sardı. Pekâlâ, bu göz pınarlarım için hiç de iyiye işaret değildi.
"Güzelim..." Yutkundu ve başını boynuma gömerek devam etti.
"Başım çok fazla kalabalık. Adamlar bizi bulmadan biz onları bulmaya çalışıyoruz ama lanet olası piçler yerin altında geziyor sanki. Biz de baktık işin içinden çıkamıyoruz Londra ve New York'tan birkaç arkadaşı buraya çağırdık. Onlarla derin bir araştırma yapıyoruz. Geceleri adam akıllı uyuyamıyorum bile." Devamını söylemesini beklediğim sırada, asla beklemediğim bir şekilde kelimeleri orada kaldı. Ona anlatması için ısrar edeceğim sırada tam kendimi ondan çekmiştim ki sınıfa öğretmenin girdiğini görmemle sesim geri içime kaçtı.
Bana zaten adam akıllı hiçbir şey anlatmıyordu ve şimdi birkaç kelime daha duyma imkânım varken bunun peşini bırakacak değilim.
"Sakın sınavdan sonra ortadan kaybolayım deme. Konuşacaklarımız var." Hızlıca konuşup önüme döndüğüm sırada Calum hiçbir şey demeden başını sallamakla yetinmişti.
Sınav başlayıp da hızlıca soruları cevapladığım sırada göz ucuyla Calum'ın tarafına da bakmayı ihmal etmiyordum. Yayıldığı sırada, gözleri dalgın bir şekilde oturuyordu ve elinin ucuyla tuttuğu kalemi kâğıdın üzerinde rastgele gezdirdiğini, bile bile tüm soruları salladığını gördüğümde sinirle nefesimi verip kendi kağıdıma geri odaklandım. Kalan sorularımı işaretledikten sonra elimdeki kâğıdın isim kısmına Calum'ın adını karalayıp gözlerimi kâğıttan kaldırdım ve gözetmen öğretmene baktım. Bulduğum ilk boşlukta Calum'ın önündeki kâğıdı kendi önüme çektiğimde ve isim yerine ismimi yazdığımda hızlıca az önce çözdüğüm soruların yanıtlarını işaretlemeye başlamıştım bile. Soruları bitirip ayağa kalktığımda Calum irice açılmış gözlerle beni izliyordu. Arkasındaki boşluktan geçip sıradan çıktığımda ve kâğıdı teslim edip kendimi sınıftan atınca onun da peşimden gelmesi zor olmamıştı.