Annemle yaşadığımız büyük itiraf anından sonra sakin bir şekilde yemeğimizi yemiş, sonrasında daha basit konulardan bahsetmeye başlamıştık. En son ne zaman böyle bir akşam yemeği yediğimi hatırlamıyordum bile ve başta fazlasıyla tuhaf gelse de, sonrasında bu atmosferi özlemiş olduğumu fark etmiştim. Hâlâ annemin, babamın gidişinden sonra girdiği buhrandan kurtulabileceği düşüncesinden vazgeçeceğini düşünmüyordum ama annem yine de kararlı gibi duruyordu.
Yemekten sonra bulaşıkları beraber yıkamış, sonrasında elimize birer kupa kahve alıp oturma odasına geçmiştik. Alışık olmadığım bir şekilde odanın arka planında açık televizyonun kısık uğultusu geliyordu ve biz ise annemle yan yana oturmuş sohbet ediyorduk.
"Adam kendini kaybetmiş gibiydi. Muhtemelen alkol ve uyuşturucunun dozunu kaçırmış. Ona ilk müdahale eden insan ben olmuştum. Yardımcı olmaya çalıştıkça adam ne konuştuğundan bihaberdi ama yine de bana sarkmaktan da eksik kalmıyordu." Annem konuşurken birden durdu ve ufak bir kahkaha attı.
"Abel ile ilk zamanlarımızdayken hastaneye beni görmeye gelirdi. Tabii, ben o zamanlar hastanede çalışmaya yeni başlamışım, daha evlenmemişim, insanlar iyice üzerime düşüyordu. Abel her hastaneye geldiğinde mutlaka bir olay çıkardı. Tanrım, onun kadar kıskanç bir insanla daha önce tanışmamıştım." İç çektim ve içimden mırıldandım. Sen Calum'ın o hâllerini görmedin, anne.
"İnsanların üzerine bir gölge gibi çöker, onları iyileşmek için geldikleri hastaneden dayak yemiş olarak gönderirdi. Onu bu konuda törpülemek için çok çabaladım ve çabalarımın sonu evlilik dairesinde son buldu." Boşluğa baktığım sırada ne düşüneceğimi bile bilmiyordum.
Babamın gençlikteki hâli Calum'ın şimdiki hâline benziyordu. Bu beni korkutmalı mıydı?
"Bana biraz da sen Calum'dan bahset. Baban ve maziden bu kadar konuştuğumuz yeter." Bir anda konu Calum'a döndüğünde daldığım düşüncelerden sıyrılarak anneme döndüm.
"Neyinden bahsedebilirim ki? Daha yeni başladık sayılır." Annem omuz silkti ve hemen karşılık verdi.
"Onunla mutfakta karşılaştığımız zaman gayet iyi bir çocuğa benziyordu." Ne kadar iyi bir çocuk olduğu tartışılabilir bir konuydu. Ama çok geçmeden annemin gözleri büyüdü ve heyecanla konuştu.
"Onu buraya çağırsana! Oturup sohbet ederiz ve onu biraz daha tanıma fırsatım olmuş olur!" Kaşlarım anında çatılırken hızlıca başımı iki yana salladım.
"Hayır, saçmalama!" Koltukta hemen dizlerinin üzerine çıktı ve gereksiz bir heyecanla konuştu.
"Hadi, onu ara ve buraya çağır. Ben de hızlıca atıştıracak bir şeyler hazırlayayım." Annem karşı çıkmama fırsat tanımadan koşar adımlarla mutfağa doğru gözden kayboldu.
Sıkıntıyla nefesimi verdim ve koltuğun kenarında duran telefonumu elime aldım. Saat daha akşam 9'u bile bulmamışken, gelip gelmeyeceğinden emin olamadığım Calum'ın numarasını tuşladım.
Telefonu kulağıma götürdüğüm sırada, daha çalmaya yeni başlamıştı ki son anda vazgeçip telefonu kapatmak için kulağımdan çektim. Ama tam o sırada Calum'ın sesini duymamla durmak zorunda kaldım.
"Bebeğim?" Titrek bir nefes alarak telefonu geri kulağıma götürdüm ve sesimi bulmaya çalıştım. Neden bu kadar gerilmiştim ki?
"Calum." Calum'ın bulunduğu yeri anlamam imkânsızdı ama arkadan karışık sesler geliyor gibiydi ve durum bu bende merak uyandırmıştı.
"İyi misin, sevgilim? Bu saatlerde pek aramazsın da." Ben ne diyeceğimi bile bilmiyorken, muhtemelen onu gereğinden fazla bekletmiştim ve böylelikle geri konuştu.