Uyandığımda gün daha yeni aydınlanıyordu ve boynuma değen nefes bu zamana kadar hissettiğim sıcaklıkların arasında en güzel hissettireniydi. Kollarımın arasında huzurlu rüyalarda gezinen bedeni usul usul aldığı nefeslerle inip kalkıyordu ve gözlerimi açıp boynuma sakladığı yüzünde görebildiğim kadarıyla uykusu ona gereken rahatlamayı veriyor gibiydi.
Onu uyandırmamaya çalışarak altında kalan kolumu yavaşça çektiğim sırada, tam kolumu ondan çekmiştim ki bedeni bir anda kıpırdandı ve gözleri irice açıldı. Benimkilerle buluştuğu an, bedenini benimkine biraz daha yaklaştırdı ve zaten aramızda hiçbir mesafe yokken olanı da en aza indirdi. Hemen sonrasında uykulu olduğu her halinden belli olan sesi kulaklarıma doldu.
"Gidiyor musun?" Bana bu derece sokulmuşken ve beni yapabildiği kadarıyla sarmalıyorken gidebilmem gittikçe zorlaşıyordu. Benimkinin yanında küçücük kalan bedenini memnuniyetle kabul ettim ve az önce bedeninden çekilen kollarımı geri sıkıca sardım. Kalın yorganın altında kaybolmuştuk.
"Evet." Boynumda oldukça boğuk çıkan sesinde homurdanmaya benzer bir tını vardı.
"Gitme." Dudaklarımda bir gülümseme belirdiğinde yatakta hafifçe aşağıya kaydım ve yüzlerimizi aynı hizaya getirdim.
"Basılalım mı istiyorsun?" Hafifçe kıkırdadığında yüzünü boynumdan çekmiş zor açık tuttuğu gözleriyle bana bakmaya başlamıştı.
Bir müddet gözlerime bakmayı sürdürdüğü sırada ne düşündüğünü deli gibi merak ettim. Fakat ben bunu soramadan, beyninden geçenler dudaklarından döküldü.
"Bazen durup düşündüğümde acaba babama söylesem daha mı kolay olur diyorum." Sözlerine karşılık kalbim teklerken öylece gözlerinin içine baktım. Böyle bir şey mümkün müydü?
"Ama bu mümkün değil, değil mi?" Benimle konuşmaktan ziyade kendi kendine mırıldanıyor, gözlerime bakıyorken sanki dalmış gibi görünüyordu. Daha çok zihnindeki düşünceler arasında bir savaş var gibiydi.
"Kendimi bildim bileli beni bundan uzak tutmak için çabaladı durdu. Akla gelebilecek şeylerden de fazlasını yaptı." Derin bir nefes aldığı sırada kollarımın arasındaki bedeninin titrediğini hissettim. Ne zaman geçmişi söz konusu olursa o zamanlarda geriliyordu ve bu bende neler yaşadığını daha iyi öğrenme isteği uyandırdı. Çünkü neler yaşadığını detaylarıyla bilirsem onu sarıp iyileştirmem daha kolay olurdu.
"Sonra kendi kendime diyorum ki; öğrendiği an yıkılacak. Senelerdir verdiği tüm uğraşların boşa çıktığını fark edecek ve bu yıkılış beraberinde beni de yıkacak. Biliyorum." Gözleri sımsıkı kapandığı an belimde duran eli yavaşça kalktı ve yanağımda durdu.
"Ama beni bu duyguların güzelliği hakkında hiç uyarmamıştı." Bana biraz daha sokuldu ve dudaklarından çıkan nefes benim dudaklarıma çarptı.
"Tanrım... Öyle güzel hissettiriyorsun ki... Beni on yıl daha eğitse yine de hissetmeyi seçerdim."
Son sözleri kalbime bir balyoz darbesi gibi indiği an, titreyen kirpiklerinin arasında kayboldum ve ona yeniden âşık oldum. Ve tam da bu anda hissettiklerim çok tanıdıktı. Tıpkı üç buçuk sene önce kalbimde filizlenen ilk his, ilk sıcaklık gibiydi. Okulun kalabalık koridorunda savsak adımlarla ilerlerken, gözleri elindeki kitaba odaklanmıştı. Ve ona çarptığım an, hatta onu ezip geçeceğim sırada gözlerini kaldırıp bana attığı o bakışta ilk kez kendini göstermişti bu his. Ağzımı açmış onu paramparça edecekken, asıl onun gözlerindeki o ufak bakış beni paramparça etmişti.
İçten içe bu hissin esiri olacağımı biliyordum fakat tam da şu anda o hisse iyi ki boyun eğmişim diyordum.
"Ariel..." Titrek sesimi duyduğu an gözleri açıldı ve orada ona ilk âşık olduğum zamanki parıltıyı gördüm.