Kendimi eve atar atmaz yaptığım ilk şey duşa girmek olmuştu. Hâlâ kendime gelememiş gibi hissediyordum ve sıcak su tenimi ne kadar yakarsa yaksın, bedenimden ziyade zihnim kirlenmiş gibi hissettiğim için temizlendiğime ikna olmuyordum. Küvetin içine uzanmışken, öylece tavanı izlemek dışında hiçbir şey yapamamıştım.
Yaklaşık bir saat önce yaşadıklarım aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Senelerce bunlar yaşanmasın diye kendimi geri çekip durmuştum fakat ona izin vermiş olduğumu bir türlü idrak edemiyordum. Neden senelerce kendimi tutmuşken, bir anda bırakmak istemiştim? Belki de bunca sene boyunca Calum'ın da bana bu derece yakınlık göstermemiş olduğundan kaynaklanmıştı bu durum. Hiçbir fikrim yoktu. Ama bugün yaşadıklarımız gözümün önünden gitmiyordu. Beni önceki öpüşü bile bu kadar büyük değildi, hatta sırf onun yanıldığını kanıtlamak için benim onu öpüşüm de böyle değildi. Ama adlandıramadığım hisler bir anda bedenimde belirdiğinde ne yapacağımı bilememiş, öylece panik atak geçirivermiştim.
Bana bu zamana kadar kimse bu raddede dokunmamıştı. Kimse beni öpmemişken, Calum'ın bu derece derin bir şekilde beni öpmesi, hissettiğim sıcaklığı ve ısısı anlamadığım bir şekilde başımı döndürmüştü ve bu hisler beni sadece korkutmuştu.
Düşündükçe düşüncelerin iyice içinde kaybolduğumu anladığım ilk anda duştan çıktım. Tam üzerimi değiştirmiş, kahvaltı için aşağı inip mutfağa gireceğim sırada kapı çalınca yönümü değiştirip kapıya yöneldim.
Kapıyı açtığımda karşımda ne bulmayı beklediğimi bilmiyordum ama beklediğim şey kesinlikle Michael, Luke ve Ashton üçlüsü değildi. Öylece onlara bakakalmışken, ilk tepki veren Michael olmuştu. Bunların burada ne işi vardı? Hem de sabahın köründe.
"Selam, tatlım." Pekâlâ, bu tuhaftı. Ben hâlâ herhangi bir tepki vermeden onlara bakmaya devam ediyorken Luke derin bir nefes alıp bıkkınca konuştu. Birinin ona söylemesi gerekiyordu ki, tek bıkkın hisseden kendisi değildi.
"Okula giderken artık seni de yanımıza almak zorundaymışız. Calum'ın emri." Şaşkınca ona baktım. İşlerin bu derece ciddiye bineceğini asla tahmin edemezdim. Yutkundum ve yerimden bir milim kımıldayamadan onlara bakmaya devam ettim. Ardından kendimi konuşmaya zorladım.
"Kahvaltı yapacaktım ama siz isterseniz gide-" Michael'ın yüzüne bir gülümseme yayıldı.
"Ah, ne güzel! Biz de daha kahvaltı yapmamıştık. Şansa bak." Kesinlikle amacım onları kahvaltıya çağırmak değildi ama öyle bir durumdaydım ki, sanki tüm bu olaylar benim kontrolüm dışında gelişiyordu. Calum burada olmasa bile herkesin üzerindeki kontrol etkisi fazlasıyla devam ediyordu. Böylelikle Michael omuzlarımdan tutarak beni kenara çekti ve içeri daldı. Luke ve Ashton da onu takip ettiklerinde kapının önünde tek başıma kalmıştım.
Derin bir nefes alıp kapıyı kapattım ve mutfağa yöneldim. Hepsi mutfaktaki masaya doluşmuş, artık buraya gelmeden önce ne konuşuyorlarsa onu konuşmaya devam etmeye başlamışlardı. Ben de sessizce kahvaltı hazırlamaya koyulmuştum.
"Tanıdığımız onlarca satıcı var. Her birini gezmeye kalksak bu işin içinden bir ay çıkamayız. Eleme yapmamız gerek." Ashton'ın dedikleri bir anda dikkatimi çektiğinde hazırlıkları yapmaya devam ederken, bir yandan da onlara kulak kesildim. Ashton'a cevap veren Luke olmuştu.
"Büyük adamlardan başlayıp küçüklere doğru ilerleriz. En azından elimiz boş oturmuş olmayız." Ah, keşke bunu bir hafta boyunca boş boş oturmadan önce akıl etseydiniz, geri zekâlılar.
Krep hamurunu hazırlayıp ocağa bıraktığım tavanın ısınmasını beklerken, bu konu üzerine biraz daha tartıştılar. Beklemediğim bir anda konu birden bana döndü.