Derler ki, hayat sadece önemli birkaç andan ibarettir. Farkında olmadan o anın içinde bulunursunuz ve o anın ne kadar önemli olduğunu sonradan fark edersiniz. Bazen fark edebilmek adına şanslı olursunuz, bazense çok geç kalmışsınızdır.
Derler ki, hayatınızdaki bazı insanların ne kadar değerli olduğunu onları kaybettikten sonra anlarsınız. Artık o insan gitmiştir ve hayatınızda yaratabileceği boşluğun farkına o kişi gidene kadar varamazsınız. Fakat çöküşünüz beklediğinizin aksine fazla ağır olur ve işte tam o anda o insanın sizdeki değerini kelimenin tam anlamıyla anlarsınız. Belki de şanslısınızdır.
Bense, yüzdelik dilime vuracak olursak, belki de dünyada yüzde birlik kısımda olup şanslı bir piç olarak doğmuştum.
Çünkü tam da içinde bulunduğumuz anın benim ve belki de Ariel için ne kadar önemli olduğunun bu sefer farkındaydım. Bana en gizli sırlarını anlatacakken, bana kelimenin tam anlamıyla kendini açacakken, bunu hak etmiş olmanın verdiği his paha biçilemezdi. Seneler süren çabalarımın sonucunda, ondan böyle bir karşılık alabiliyor olmak, yapabileceği ve sonucunda bana gerçekten harika hissettirebileceği nadir şeylerden sadece bir tanesiydi.
Ve diğer şanslı olduğum konuysa onun değerini o gitmeden değil, sahip olduğum bu anda biliyor olmamdı. Çünkü şu anda göğsümde hissettiğim sıcaklığın, göğsüme yaslı olan sırtıyla ya da içinde bulunduğumuz ılık suyla alakası yoktu. Bu sıcaklığın tek sebebi ona duyduğum sonsuz sevgiydi ve bu lanet olası sevgi artık kelimenin tam anlamıyla kontrolden çıkmış, bedenimin içinde durmadan büyüyen, sonu gelmeyecekmiş gibi görünen bir his hâline gelmişti. Ve ben gün geçtikçe ona ve hissettirdiklerine daha fazla aşık olmadan edemiyordum.
Belki de dünyadaki birçok insanın şansını da kendi üzerime almış ve bu mükemmel kadına sahip olarak tüm bu şansı tek bir şeye bağlamıştım. Bilmiyordum. Bildiğim tek şey, ona deli gibi âşık olduğumdu ve aynı zamanda ellerimin altındaki gergin bedenini sakinleştirebilmek adına ne yapabileceğimi bilmediğimdi. Ömrümü onun en iyi hisleri hissetmesine adamışım gibi hissediyordum ve şu anda bir şey yapamamak beni bitiriyordu.
Baba konusunun onun aşılmaz çizgisi ve en büyük sorunu olduğunu biliyordum. Bu yüzden şimdilik tek yapabildiğim şey, bir an önce nereden başlayacağını anlamasını beklemek ve onu dinlemekti. Yapabildiğim kadar. Çünkü eğer ağlarsa, ki ağlayacağını da içten içe biliyordum, bu beni kelimenin tam anlamıyla kahrederdi. Çünkü bedenimin içinde bulunan tüm duyguları harekete geçirebilen tek şey Ariel'dı. Ve onun canının bir nebze de olsa yanması demek, benim ölmem demekti.
Göğsümde tamamen hissedebildiğim sıcak ve çıplak bedeni büyük bir nefesle hareketlenip nefesi sesli bir şekilde dudaklarından akarken, yüzünü göremesem bile orada büyük bir çaresizliğin oturmuş olduğunu tahmin edebiliyordum.
"Kendimi bildim bileli..." Bir anda durdu. Çaresizliği yansımış sesi banyoya dolduktan kısa bir süre sonra yutkunduğunu ve titrek bir nefes daha aldığını duydum.
"Kendimi bildim bileli babam hep üzerime düşmüştür. Çocukken bile, diğer çocukların babalarının bile onlara bu derece ilgili davranmadığını fark edebiliyordum. Hatta ilk zamanlarda içten içe bu durum hoşuma bile gidiyordu çünkü düşünsene, senin baban diğer çocukların babalarının onları sevdiğinden kat be kat bir şekilde seni daha çok seviyordu ve bu durum gözler önündeydi. İnanılmaz." Başını arkaya, omzuma yasladı. Yukarıdan yüzünü görebildiğim kadarıyla gözlerini kapatmış olduğunu gördüm. Bir şekilde anlatmaya başlamıştı.
"Ama seneler geçip de artık bir şeyleri anlayabilecek yaşa geldiğimde, babamın bana olan bu ilgisinin takıntıya dönüşmeye başladığını anlamamak için kör olmaya gerek yoktu. Bunu o zamanlar ben anlayamamıştım ama şimdi düşününce tüm bu davranışlarının benim iyiliğimi düşünmesinden çıkmış ve takıntıya dönüşmüş olduğunu daha net bir şekilde anlayabiliyorum." Yeni bir nefes dudaklarından içeri aktı. Ses tonu dengesizdi. Ve konuşmaya devam ettikçe sesinin kırılmaya başladığını duyabiliyordum.