Aradan tam bir hafta geçmişti. Sadece bir haftaydı ama muhtemelen sözde geçen bir haftaydı. Eğer bana sorarsanız bir haftadan ziyade, bir ay gibi geçmişti. Ve düşündüğümün aksine, Calum yeniden ortadan kaybolmuştu. Arkadaşlarının hepsi okula gelirken, sadece o yoktu ve bu durum gerçekten tuhaftı.
Aslında, buna sevinmem gerekiyordu. İstediğim boşluğa sonunda kavuşmuş sayılırdım. Ama nedense içimde istediğimin bu olmadığına dair çanlar çalıyordu ve ben de bu çanları tüm gücümle duymamakta inat ediyordum. Sonunda Calum olmadan vakit geçirmeye başlamıştım. Hem de 3 senenin ardından bu özgürlüğe kavuşmuştum. İstediğim yerde olabiliyor, istediğim insanla istediğim şeyleri konuşabiliyordum. Kelimenin tam anlamıyla özgürlüktü. Fakat yine de özgürlük gibi hissettirmediğini söyleyebilirdim. Hissettiğim yanlış şeyler vardı ve ben bunların ne olduğunu anlamıyordum bile. Enteresan bir ruh hâli içerisindeydim, bu boşlukta kendime ya da arkadaşlarıma vakit ayırabilirdim fakat içimde herhangi birini bile yapmak için istek yoktu. Bu benim için alışılmadık bir durumdu.
3 senedir istediğim şey buydu. Nefes alabilmek. Fakat çevrem Calum'ın yokluğuyla birlikte nefesle doluyken, diğer yandan da aldığım tüm bu nefesler nedense beni tatmin etmiyordu. Yetmiyordu. Her sabah okula geldiğimde, gözlerim çevrede onu aramaya başlıyordu ve elimde kocaman bir hiçlikle dersliğe geçtiğimde belki gelir umuduyla gözüm kapıdan bir saniye olsun ayrılmıyordu. Tuhaftı. Çünkü hiçbir zaman varlığı buradayken, onu bu kadar aramamıştım. Neden onu görmeyi istediğimi bilmiyordum. Belki de ondan beni öptüğü için hesap sorardım. Belki de o gün yapmam gerektiği gibi ona tokadı yapıştırıp çekip giderdim. Ne yapacağımı bile bilmiyordum ama o lanet kapıdan çıkıp gelmesini istiyordum.
İlk defa içim ona karşı büyük bir endişeyle doluydu. Ondan haber almadığım bu hafta boyunca, sadece neden beni öptüğünü ve sonrasında çekip gidişinin ardından ortada görünmeyişini düşünüp durmuştum. Bu lanet olası düşünceler derslerimi bile etkiler olmuştu. Geceleri, onun benim yatağımda uzanmış, ödevlerimi bitirip uyumaya yanına gitmemi beklerken kendini boş kitaplar ve dergilerle oyalanışına bile alışmış olmalıydım çünkü şu süre zarfında odamda ders çalışmaya çalışırken, yokluğu orada bile fazlasıyla barizdi.
Bu bilinmezlik kafayı yememe sebep olacaktı ama yine de bir şekilde hayata devam ediyordum. Şu bir haftada olduğu gibi usulca okula gitmiş, yine gözlerim onu aramış ve bulamamıştı. Buna alışıyor sayılırdım. Etrafa bakıp onu görememek artık beni o kadar da şaşırtmıyordu. Okula girdikten sonra bir bankta beni bekleyen Jenny'i görmemle ona doğru ilerledim. Yanına gittiğimde başını telefonundan kaldırmadan günlük şikayetlerine başlamıştı.
"Sosyal medyada kendilerini birer kraliçe gibi gösterip de, normalde tamamen ezik olan kızları bir türlü anlamış değilim. Hayat sosyal medyada bitmiyor ya, elbet birileriyle buluşacaklar. O zaman ne olacak? Karşıdaki taraf onların ezik olduklarını fark ettikleri an tuvalete gitme bahanesi ile masadan kalkıp bir anda ortadan kaybolacak. Gerçekten bundan zevk mi alıyorlar?" Omuz silkip sessizliğimi bozmadan yanına oturdum. Jenny ise konuşmaya devam etti.
"Mezuniyet balosu için kıyafet seçenekleri arasında kayboldum resmen. Bir türlü asıl giyeceğim kıyafeti seçemedim. Hepsi o kadar güzel ki. Ama bir an önce seçmem gerek çünkü ona göre saçımı ve makyajımı nasıl yapacağım üzerine çalışmalara başlayacağım. Tanrım, zaman yetmeyecek." Gözlerim, yerdeki taşlara dalıp gitmişken, hafifçe mırıldandım. Bir haftadır kurduğum cümleler bile programlanmış gibiydi.
"Ne yaparsan yap sana çok yakışacağına eminim." Jenny omuz silkti.
"Bunu ben de biliyorum ama bir seçim yapamamış olmak beni bitiriyor."