Arabada sessizlikle geçen beş dakikanın ardından bu durum canımı sıkmaya başlamıştı fakat daha ben konuşamadan babam konuşuvermişti.
"Anlat bakalım okul nasıl gidiyor?"
Babam genel itibariyle çok konuşan insanlardan sayılmazdı. Her zaman için az ve öz konuşurdu ve o konuştuğu kelimelerin kıymetinin bilinmesini isterdi. Konuştuğu kelimelerin kıymetini bildirirdi. İçine kapanık biri olduğunu söyleyebilirdim. Ama her an içten içe bir şeyleri düşündüğünü ve uyanık olduğu tüm süre içinde kafasının içinden binlerce fikir geçtiğini biliyordum. Çünkü keskin ela gözlerine baktığınızda, gözlerinin hemen arkasında zihninin her köşesinde dönen çarkları görebilirdiniz. Bakışlarının bu derece delici oluşuna alışmış olmalıydım fakat babama alışmam pek de mümkün değildi çünkü olabildiğince zor bir insandı.
"Fena değil. Klasik okul işte." Babam başını salladıktan sonra ışıklarda durdu. Direkt ona bakmasam bile gözlerinin yavaşça bana döndüğünü ve ifademi çözmeye başladığını görebiliyordum.
Ah, ben bu bakışı biliyordum. Aradan seneler geçse bile bazı şeyler değişmiyordu ve ben bu bakışların ardından hoşuma gitmeyecek bir şeyler çıkacağından adım gibi emindim. Çünkü ne zaman istemediğim bir şeyi bana yaptıracağını söyleyecek olsa, yüzümdeki mimiklerin hiçbirini kaçırmamak adına gözlerinde bu bakış belirirdi.
"Bugün yanında Jenny'i görürüm diye düşünmüştüm." Bakışlarımı usulca ona çevirdim ve omuzlarımı silktim.
"Bazı derslerimiz farklı. Bu yüzden arada ayrı kalabiliyoruz." Bu büyük bir yalandı. Jenny her halükârda teneffüslerde yanımda biterdi. Eh, daha çok Calum'ın yanımda olmadığı zamanlarda diyebiliriz.
"Anlıyorum." Bakışlarını bir saniye olsun benden ayırmadı ve ben de o bunu sürdürdüğü müddetçe göz temasımızı bozmadım. O benim pes etmemi beklerken, ummadığım bir anda o pes etti ve asıl konu gün yüzüne çıkıverdi.
"Bugün antrenmanlara geri başlamak istiyorum." Kalbim bir anda hopladığında, bedenim de buz kesivermişti.
Ne söyleyeceğimi bilmeden bir müddet ona öylece bakakaldım. Babam bir süre daha gözlerimin içine baktıktan sonra, sanki trafik lambası onun gözlerini ona çevirmesini bekliyormuş gibi babam yüzünü yola döndüğü an yeşile döndü ve araba hareketlendi. Yutkunmaya ve sesimi bulmaya çalıştım.
"Bunu konuştuğumuzu zannediyordum." Babam arabayı bir kavşaktan döndükten sonra buz gibi bir sesle konuştu.
"Sen konuşmuştun. Benim ne dediğimi dinlememiştin." Ona bakmaya devam ederken, araba durunca eve geldiğimizi fark etmiştim. Tüm bu şeylere 2 senenin ardından yeniden girmek istemiyordum.
"Baba..." Babam emniyet kemerini çözdükten sonra yavaşça bana döndü. Sessiz kaldı ve devam etmemi bekledi. Çaresizce devam ettim.
"Bunu istemiyorum." Dudaklarında eğlenceden oldukça uzak bir gülümseme belirdi. Ardından arabadan hemen çıkmadan önce hızlıca konuşup beni orada yalnız bıraktı.
"Antrenmanlarına David ile devam edeceksin. Akşam sekizde arka bahçede hazır ol."
Arabanın kapısını arkasından sertçe çarptığında oturduğum yerde irkilmeden edemedim. Umutsuzca omuzlarımı indirip arkama yaslandım ve bu konuyla nasıl baş edebileceğimi düşünmeye başladım. Ama ne halt edeceğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.
Elimi kapıyı açmak için uzatmıştım ki, arabayı telefonumun zil sesi doldurdu. Kimin aradığını az çok tahmin edebiliyorken, gözlerim hızlıca evin önünü taradı ve babamın ortalıklarda olmadığını gördüğüm an telefonumu bulup kulağıma götürmüştüm bile.