Geniş yatağın ayak ucunun bulunduğu kısımda ayakta dururken, yapabildiğim tek şey yatağımda yüz üstü yatan Tanrıça'mı izlemekti. Küçük beyaz vücudu koyu çarşafların arasında kaybolmuştu, gözlerimin önündeki bu görüntü ise hayatım boyunca karşılaştığım en ilâhi resimdi. Kumral saçlarının yayıldığı yastığının görüntüsü çöldeki kumlara benziyordu. Bir serap gibi olan bu görüntüyü hayatımın geri kalanında her gün görebilmek için canımı bile verebileceğimi biliyordum.
Bu görüntünün verdiği ateşle birlikte duştan yeni çıktığım için hâlâ ıslak olan bedenimdeki tüm su tanelerinin buharlaşabileceğini söyleyebilirdim. Fakat kim ne derse desin bu kadın benim tek yaşama sebebimdi ve bunun asla değişmeyeceğinden de emindim. Çünkü gözlerinin bana döndüğü ilk anda kalbime yayılan ısıyı ben hissedebiliyordum. Bana bakmaya devam ettiği saniyelerde ise kalbimden başlayıp bütün bedenime yayılan titremeyi başka hiçbir bakışta bulamamıştım.
Yine aynı his içimdeydi. Yine onu izlerken mideme anlamsız bir sıcaklık yayılıyor, bütün bedenim çekiliyormuş gibi hissediyordum. Ve bu his ona dokunana kadar devam ediyor, dokunduğum anda sonsuz bir huzura yerini bırakıyordu.
Usulca yatağa tırmandım ve onun bedeninin üstünde yükselirken, huzurlu nefeslerine benimkilerin karışmasını istedim. Ellerim ufak bedeninin iki yanında yataktan destek alırken, ağırlığımı üzerine vermeden iyice ona yaklaşıp çıplak omzuna usulca dudaklarımı bastırdım. Pürüzsüz teni şu dünyada tadına doyamadığım tek şeydi.
Dudaklarından ufak bir mırıltının yükseldiğini duyduğum sırada huzurla kapanmış gözlerimi geri açıp hemen önümdeki yüzüne baktım. Yüz üstü yattığı yerde başı sağ tarafına yatıktı ve dudaklarını aydınlatan ufak gülümseme sabahımı mükemmelleştirmeye yetti.
"Güzelim," Fısıltıma karşılık yeniden mırıldandığında gülmeden edemedim. Hâlinin olmadığını, gece onu fazla zorladığımın farkındaydım fakat ona olan özlemimi azaltabilmiş bile değildim.
"Duş almak ister misin?" Dudaklarımı yanağına dokundurduğum sırada yüzünü buruşturduğunu fark ettim. Evet, onu kesinlikle fazla zorlamıştım.
"Kımıldayamayacak kadar yorgunum." Bedenimi yavaşça ona yasladım ama yine de ağırlığımı ona vermeden boynuna ufak bir öpücük bıraktım.
"Duşu sana benim aldırmamı ister misin?" Dudaklarım kendi yolunu bulup boynundan geri omzuna indiğinde dudaklarından olumsuz bir homurtu çıktığı için onu zorlamamayı seçtim.
Sırtından omurgası hizasında yavaşça aşağı indikçe üzerindeki çarşafı da aşağıya çekiyordum. Omzunun altında, kaburgalarının hizasında gördüğüm koyulaşmaya başlayan parmak izleri içimi acıtsa da dudaklarım onların üzerine değdiğinde Ariel'ın ürperdiğini fark ettim. Yüzü yastığa yaslı olduğu için boğuk çıkan sesini zar zor duymuştum.
"Merak etme, acımıyor." Derin bir nefes alarak aynı yeri bir kez daha öptüm ve hafifçe aşağıya kayıp üzerindeki örtüyü iyice aşağı çektim. Kalçaları ortaya çıkmışken, sol tarafındaki kızarıklık kaburgalarında olanlardan daha belirgindi.
Pekâlâ, bazen sınırı aşabiliyordum ama dün o sınırı aşmış olmamın tek sorumlusu Ariel lanet olası Mayer'dı. Kalçasına küçük bir öpücük bıraktığım sırada kıkırdadığını duydum.
"Umarım dünkü çığlıklarımı annen duymamıştır. Berbat bir izlenim olur." Kıkırtısına ben de gülerek karşılık verirken doğrulup yeniden üzerine uzandım ve bedeninin ısısı beni anında mest etti.
"Odamın yalıtımına güvenmekten başka çarem yok." Gülmeye devam edişinden tamamen uyanmış olduğunu anlamıştım. Kendimi yüzünün dönük olduğu sağ tarafa attığım anda gözleri açıldı ve cennetin kapısı aralanmış oldu.