Gözlerinin içine bakarken orada sadece iki şey gördüm. Birincisi; gözlerinde belirmiş alev alev kaynayan bir sinir. İkincisi; yansımamda gözleri irileşmiş, korkudan tir tir titreyen bir ben. Ve elim hâlâ dudaklarının üzerinde, bedenim bedenine yaslıyken, ne kadar gergin olduğunu göremesem bile hissedebiliyordum.
Bağırmamalıydı. Babam sadece birkaç oda ötedeyken, çıt sesine uyanmayı kendisine mesleki bir huy edinmişken, en ufak sesten kaçınmalıydı. Bunun başka yolu yoktu. Sinirinin geçmesini beklemeliydi.
Kafasını elimden çekeceğini hissettiğim an, parmak uçlarımda yükseldim ve benden uzaklaşmasını engellemek adına boşta olan elimi saçlarına geçirerek onları sıkıca kavradım.
"Sus... Sus, yalvarırım sus. Bağırırsan babam uyanır, Calum, yalvarırım sesini çıkarma..." Ne dediğimi pek umursamışa benzemiyordu ve bu tavrım sanki onu daha çok sinirlendirmiş gibiydi.
Beni kendinden uzaklaştırmak için iki yanımdan sıkıca tuttuğu an dünya bir anlık başıma yıkıldı. Tuttuğu yerlerde beliren delici acı bir anda vurdu ve tüm bedenime bir zehir gibi yayıldı. Kesik bir nefes alıp acıyla inlediğimde sesimin çok çıkmaması için ağzımı sertçe omzuna bastırdım. Tanrım, canım haddinden fazla acıyordu.
Ne ara ellerimi Calum'ın başından çekip omuzuna indirmiş ve tişörtünü sıkıca tutmaya başlamıştım bilmiyordum ama Calum'ın oldukça kısık sesi kulağımın hemen yanında belirdi.
"Bebeğim?" Gözlerimi çoktan dolduran yaşlar onları sımsıkı kapatmam yüzünden yanaklarıma sızdığında, Calum dokunuşu yüzünden böyle bir tepki verdiğimi anlamış olmalıydı ki elleri oldukça hafif bir şekilde yanlarımı bırakıp sırtıma çıktı.
Kendimde konuşacak gücü bulamadığımda Calum endişeyle devam etti.
"Ariel..." Burnumu çekip başımı bastırdığım omzundan zorla kaldırdım ve gözlerinin içine baktım. Kaşları mümkünmüş gibi daha çok çatılmış, gözyaşlarımın arkalarında bıraktıkları izlere baktıktan hemen sonra suratına yeniden sinir hâkim olmuştu.
"Neler oluyor? Biri canını mı yaktı?" Fısıldadığını duyuyor olmak beni mutlu etmişse de, ellerini sırtımdan çekip tişörtün eteklerine yönlendirdiğinde mutluluğum yarım kaldı ve yerini endişeye bıraktı.
Yaşadığım acıyı unutup hızlıca bileklerini tuttum ve tişörtümü açmasını engelledim.
"Bir şey yok. Dur. Sadece ani bir tepki verdim o kadar." Calum bana bir saniye bile olsun inanmadan yeniden tişörtümü açmaya çalıştı.
Pes ettim. İstediğini alana kadar durmayacağını biliyordum. Bu yüzden üstelemedim ama şartlarım vardı.
"Bağırmayacağına söz ver." Sözlerime karşılık hayretle bana baktı ve daha da çatık kaşlarıyla tişörte doğru davrandı. İnatla açmasına izin vermiyordum. Fısıldayarak devam ettim.
"Calum, aşırı tepki vermeyeceğini bilmem gerek." Sinirle çenesini sıktığını gördüğümde gözlerini bir saniye için benimkilere kaldırdı ve yarım yamalak bir şekilde başını salladıktan sonra geri tişörte odaklandı.
Usulca bileklerini bırakıp tişörtü açmasına izin verdiğimde vereceği tepkiden korkarak öylece durdum. Calum tişörtümü birden kaldırıp başımdan çıkardığında, gözleri tenimdeki morluklarda takılı kalmıştı. Aldığı nefesin titrekliğini ve sertçe yutkunuşunu buradan duyabilmiştim ve şakağında seğiren damarı görmek hiç de iyi bir işaret değildi.
"Ariel." Devamını getirmeden tenime bakmaya devam etti. Hemen sonrasında hâlâ elinde duran tişörtümü yerde yere fırlattı ve elini kaldırıp tenime yaklaştırdı.