Bazı anlar vardı ki, zaten aşık olduğunuz insana ufak bir an içinde yeniden aşık olabiliyordunuz. Bu bende binlerce kez olsa da, usanmadan, bıkmadan, o anları milyonlarca kez daha yaşayabilirdim. Şu an da o anlardan birindeydim işte. Üç masa ileride, usulca yemeğin yerken gözlerini inatla benimkilerle buluşturmamakta kararlıydı. Gerçi, her ne kadar gözlerini benimkilerle buluşturmasa da, aklının bende olduğunu biliyordum. Her ne kadar bana benden nefret ettiğini söylerse söylesin, öyle olmadığını biliyordum. Bu sadece aklının kendini savunma mekanizmasıydı. Tehlikeli biri olduğumu biliyordu ve sırf zarar görmemek adına benden uzak kalmak istiyordu. Ona bu konuda hak verebilirdim, fakat ona olan aşkım her şeyden ağır basıyordu ve ona ulaşamadığım her saniye daha da çoğalıyordu.Sıkıntıyla nefesimi verdiğim sırada, başımı masada duran telefonuma çevirdim ve ekranını açtığımda, açık duran mesaj kutusunu gördüm. Son yazdığım mesaja cevap vermemişti ve söz konusu o olduğunda benim ne kadar inatçı olduğumu biliyordu. O yüzden pes etmedim ve parmaklarımın ekranda hızlıca gezinmesine izin verdim.
Calum: Mesajlarıma neden cevap vermiyorsun?
Mesaj iletildiğinde başımı kaldırıp ona bakmaya devam ettim. Telefonuna gelen bildirimle birlikte önce kaşları çatıldı, sonra gözleri telefonuna kaydı, ardından da hiçbir tepki vermeden yemeğini yemeye ve konuşması bir türlü bitmeyen Jenny'e geri döndü. Bu tepkisine istemsizce kaşlarımı kaldırdığımda hızlıca telefona döndüm ve yeni bir mesaj yolladım.
Calum: Mesajı görüp de karşılık vermemek gerçekten çok kaba bir hareket.
Yeniden gelen bildirimle birlikte omuzlarının çaresizlikle indiğini gördüm. Tanrı aşkına, bana iki kelime yazmak bu kadar mı zordu?
Ariel: Kabalık kelimesini hayat felsefesi hâline getirmiş bir insan şimdi gelip de bana kabalıktan mı bahsediyor?
Gelen mesaja elimde olmadan gülümsedim. Onun bu hâllerine bayılıyordum.
Calum: Ben sana karşı asla kaba olmadım.
Cevabıma karşılık kaşları çatıldı ve başını kaldırıp sinirle bana baktı. Tanrım, bu kıza iliklerime kadar aşıktım.
Ariel: Bari yalan söyleme.
Kıkırdadığımda çocuklar bu hâlime sadece göz devirip takılmamayı seçmişlerdi.
Calum: Tamam, bazen beni çok sinirlendirdiğinde elimde olmadan kaba davranabiliyorum.
Ariel'ın nefesini sesli bir şekilde verdiğini buradan bile fark edebilmiştim.
Ariel: Calum beni rahat bırakır mısın?
Tam mesajına cevap verecektim ki, Tanrı biliyor ya, bir şey bana engel oldu. İçime çöken huzursuzlukla birlikte başımı kaldırıp yeniden Ariel'a bakma ihtiyacı duydum. Gerçekten, bir günüm bile mutlu geçmeyecek miydi benim?
Hergelenin biri Ariel'in masasının yanından geçerken, bir şey fark etmiş gibi bir anda durdu ve Ariel'a doğru konuştu. Ariel başını kaldırıp konuşan kişiye baktığında, bir an için yüzünden şaşkınlık dolu bir ifade geçti ve hemen ardından yüzüne geniş bir gülümseme yerleştirip başını salladı. Bu benim başımın üzerinden kaynar sular dökülüyormuş gibi hissetmeme yetmişti. Çocuk Ariel'ın hemen karşısındaki sandalyeye oturduğunda az da olsa yüzünü görebilmiştim ve bu benim için ikinci darbe gibi bir şey olmuştu. Bu orospu çocuğu, Ariel ile çarpışan çocuktu. Ariel ile çarpışan ve ona iki defa bakmasını sağlayan, bana bir defa bile olsun yapmadığı gibi onu güldüren çocuktu. Benim onu anasından doğduğuna pişman edeceğim çocuktu.