Neler olduğundan haberi yokken, şaşkınca hücrenin ortasında durmuş öylece boş bakışlarla bana bakıyordu. Tanrım, yataktan kalkıp buraya geldiği o kadar belliydi ki ve lanet olsun o kadar güzeldi ki, bu güzelliği kelimelerle anlatabilmem mümkün değildi. Çoğu zaman beni farkında bile olmadan sınamışken, şu an bile, üzerine giydiği hırkanın altında kalmış incecik elbisenin gecelik olduğunu biliyor olmam, onun içinde ne kadar seksi olduğunu göz ardı edemeyeceğim gerçeğinin önüne geçemiyordu. Şu an onu böyle görüyor olmam da sınandığım anlardan sadece biriydi. Ah, onu köpek gibi özlemiştim.
Brian bizi baş başa bırakıp gittikten sonra, Ariel sonunda bana bakmayı akıl edebilmiş ve gözlerini benimkilere kenetleyip şaşkın bir ifadeyle sormuştu.
"Bu da neydi şimdi?"
Kalbim göğsüme sığmayacak kadar büyümüş gibi hissediyordum. Daha fazla dayanamadım ve öne doğru atılıp onu kendime çekerek sıkıca sarıldım. Yaprak gibi titreyen bedenini hissettiğimde, başta ona her sarıldığımda verdiği tepkiyi veriyor sandım ama sonra bedeninin buz gibi olduğunu fark etmek üşüdüğünü anlamamı sağlamıştı. Onu göğsümde tutmaya devam ederken, hücrenin kenarında duran banka benzer çıkıntıya doğru ilerledikten sonra, onu oraya oturtup ben de yanına geçtim. Üşümüştü ve hücre zaten soğuktu. Yerde duran ince battaniyeyi alıp onun omuzlarına bıraktım.
"Calum neler olduğunu anlatacak mısın?" Bana bakıp konuştuğunda derin bir nefes aldım ve sordum.
"Ne öğrenmek istiyorsun?" Kaşlarını çatıp öylece bana baktı. O bana böyle bakarken, onu öpmemek için kendimi çok zor tutuyordum.
"Her şeyi. Öncelikle buraya nasıl girdim ben?" Gülümsedim.
"Muhtemelen ürüyerek." Bir müddet bana baktı. Ardından dişlerini sıkıp karnıma vurdu.
"Sana ciddi bir soru soruyorum." Yeniden nefesimi aldım ve onu izleyerek konuşmaya başladım.
"Brian'ı uzun süredir tanırım. Bir ara da oğlunun başı bir derde girdiğinde ona yardım etmiştim. Yaptığım iyiliği kullanarak seni buraya getirtmesini sağladım. İşin ucunda ödev olmadığını o da biliyor zaten, suçsuz olduğumu da bildiği için onu sen konusunda ikna etmem çok zor olmadı. Ama seni buraya gizli sokamayacağı için karakolu ayağa kaldırmam gerekiyordu. Saatlerdir onunla uğraşıyorum. Senin için birkaç polise kafa tutmuş da olabilirim." Öylece bana bakarken, ondan beklemediğim bir şekilde tek elini uzattı ve hâlâ sızlayan yanağıma parmaklarının ucuyla dokundu.
"Bunun sebebi o mu?" Usulca ona bakarken, başımı salladım. Tam şu anda, o bana böyle bakarken, bakışlarında kaybolabilirdim. Ah, benim güzeller güzeli deniz kızım.
"Beni neden gecenin bu saatinde buraya getirdin? Gündüz de çağırabilirdin." Derin bir nefes aldım ve yanağımı avuç içine yasladım. Bu hareketim onun irkilmesine neden olmuşken, birkaç saniye sonra hızlıca elini yüzümden çekti. Bazen ne yaptığının farkında olmuyordu ve farkına vardığında ise eli kolu birbirine dolanıyordu. Bu da eğer kendini ana bırakırsa içinden geldiği gibi davrandığının, kendini tutarsa da benden uzak durduğunun kanıtıydı.
"Çünkü bir haftadır senden uzağım ve gözüme gram uyku girmedi." Kaşlarını çatıp dediğimden bir şey anlamadan bana baktı. Ona biraz daha yaklaşıp yüzünü iki elimle kavradım. Ardından devam ettim.
"Seninle uyumaya alışmışım, Ariel. Şimdi sen olmadan uyumakta zorlanıyorum." Nefesini tuttuğunu gerilen bedeninden hissedebiliyordum. Bir şey demeden öylece bana baktıktan sonra dayanamadım ve gülümsedim.
"Senin yanında gecelerce uyudum, hiçbirinde böyle gecelikler giymedin. Hücreye tıkılmamı mı bekliyordun?" Bana bakan gözleri bir anda irileştikten sonra, yanaklarında duran ellerimi itti ve hırkasını çekiştirerek önünü kapattı.