07.59
Felix'in homurdanarak Chan'ın odasında beklediğinde saat 07.59'du.
Normalde kendine aşırı özen gösteren çocuk hızlı bir duş alıp krem rengi kazak, kahverengi pantolon ve kahverengi bir ayakkabı giyerek kendini kapı dışına atmıştı. Saçlarının üzerine geçirdiği kahverengi bere ile biraz da olsa soğuğu engellemeye çalışmıştı.
Saatini yeniden kontrol ettiğinde tam zamanı olduğunu fark etti ve tam kapıyı çalıcakken kapı açıldı. Saçları her gün olduğu gibi yine düzenli olan Chan beyaz gömlek ve siyah pantolon tercih etmişti. Felix bugün toplantısı olmadığına emindi ama galiba sürpriz bir iş çıkmıştı ki Felix'i o saatte kaldırmış ve resmî giyinmişti.
"Günaydın efendim." Chan asansöre ilerlerken "Günaydın." diye karşılık vermişti. Felix artık Chan'ın umursamaz tavırlarına alışmıştı istemese de. Asansöre bindiklerinde kapı kapanmış ve Felix'in kıpırdayan bedeni ile Chan'ın yalnız kalmasını sağlamıştı. "Rahat dur." Sesinin keskinliği ile Felix'in hareketi duraksarken sadece yanındaki adama orta parmak çekmek istedi.
Asansör kapıları aralanınca Chan bir elini cebine koyup dışarıya çıktı. Felix ise resepsiyonda oturan iş adamlarına gülümseyerek arkasından ilerledi.
Otelden dışarı çıktıklarında Chan güneş gözlüğünü taktı. Pek güneş olmamasına rağmen yaptığı bu hareket Felix'in garibine gitmişti.
Chan bakışlarını gizleyen gözlüğü arkasında bakışlarını gezdirdi. "Bugün İngiltere'yi gezeceğiz." Duyduğu şey ile Felix gözlerini büyüterek Chan'a dönmüştü. Düz dudaklarından ciddi olup olmadığını anlayamadığından "Cidden mi?" diye sormuştu. Chan önlerine yanaşan araba ile kafasını sallamıştı. "Boş saatlerimiz varken asistanımı kültürlendirmeliyim." Felix güldü ama istemsizce olmuştu bu hareket. Görevli kapılarını açınca Chan'dan önce binmişti arabaya Felix. Ona bağırıp çağırması umrunda değildi şu an. Bilmediği sokaklarda turlama hayali çok güzel gelmişti.
Chan haline küçük bir tebessüm edip geri eski haline dönmüş ve arabaya binmişti. Kapanan kapıyla ona dönmüştü. "Kahvaltımızı yaptıktan sonra gerekli yerleri tanıtırım olur mu?" Felix heyecanla kafasını salladıktan sonra hareket eden arabayla dün gözlerini ayırmadığı İngiltere sokaklarına geri dönmüştü. Arabanın her bir aştığı caddenin arkasından bir sürü olumlu cümle bırakıyor ve bir gün buraları en baştan gezme sözünü kendine veriyordu.
Sarı bir restoranın önünde durduklarında şoför inip kapılarını açtı. Chan ve ardından Felix indi. Karşısındaki kalabalık ile Felix iç çekti. Çok uzun bir sıra vardı. Sıradan, baya popüler bir yer olduğu anlaşılıyordu. Chan ise umursamazca restorana girdi. Mahçup bakışlarla patronunu izleyip içeriye girdiğinde yüzünde bir gülümseme oluştu. Ortam fazlasıyla sevimliydi. Pastel renkleri ve çiçekler her yeri ele geçirmişken garsonlar neşeyle insanlara yemeklerini veriyordu.
Chan kafasıyla ona selam veren garsonu selamladıktan sonra 'rezervasyon' yazan masaya oturdu. Felix şaşırmamaya çalıştı ama Chan bilinmeyen kişiliği ve garip hareketleri ile her geçen gün onu şaşırtmaktan başka bir şey yapmıyordu.
Masaya oturduğunda her şeyi Chan'ın yapmasına izin verdi. Garsonla birkaç şey konuştuktan sonra arada dönüp Felix'e neler yiyip yemeyeceğini sormuş ve ardından siparişlerini verdikten kısa bir süre sonra istekleri teker teker önlerine konmuştu.
Felix karşısındaki duran lezzetli şeylerden hangisini önce yemesi gerektiğini düşünürken üzerindeki bakışlardan habersizdi. Chan'a göre her bir hareketinden neşe akan çocuğu izlerken hayatınızın kara bulutlar ile kaplanması olası değildi. Gülüşünün güzel olmasına yordu Chan, herkesin görüp mutlu olabileceği gülüşünden kaynaklı diye düşündü.
Kahvaltılarını sessizce yaptıktan sonra Chan Felix'ten önce davranıp hesabı ödemiş ve Felix'in kendince korkunç diye adlandırdığı ama Chan'a göre fazlasıyla tatlı görünen bakışlarını atmıştı.
Arabaya bindiklerinde ise Felix yerinde duramamaya başlamıştı. İlk adreslerini Chan söylerken ise heyecanı katlanıyordu. Bu kadar sevinmesi anlamsız değildi, koskoca İngiltere'yi gezecekti!
Teker teker tüm güzelliklerini göstermeye çalıştı İngiltere'nin, Chan. Westminster Sarayı'nı gezerken bir rehber yerine o anlatmıştı tarihini. Elizabeth Kulesi'nde yelkovan ile akrep arasındaki çekişmeyi izlemişler, Westminster Manastırı'nı ziyaret etmişlerdi. Tüm ayrıntıları ile gittikleri yerleri anlatan Chan'ı dikkatlice dinliyor ve anı kalması için fotoğraflarını çekiyordu ortamların. Turlarını bittiğini sandığı yerde Felix dudak büzerken Chan daha yeni başladıklarını söyleyip yoluna devam etmişti.
Yolları Aziz Paul Katedrali'ne saptı. Ardından İngiliz Kraliyet Sarayı'nın güzelliklerini gösterip bahçesine gezinmelerini sağladı Chan. Zamanlamayı o kadar iyi yapmıştı ki, Felix'in nöbetçi asker değişim törenini izleyebilme fırsatını yakalamasını sağlamıştı.
Ardı kesilmeden tek günlüğüne gelmiş gibi saraylardan müzelere ilerlemişlerdi. Hyde Park'ta dinlenip sosisli sandviç atıştırdıktan sonra son durakları olan Londra Köprüsü'ne uğramışlardı.
Felix büyülenmiş bir şekilde etrafı incelerken Chan alışık olduğu görüntü dışında yanındaki çocuğu inceliyordu. Kahverengi gözleri etrafı incelerken parlıyor, dudakları bir şey demek için aralanıyor sonra ortamın büyüsü bozulur diye bir şey demiyordu ve bu yüzden aralık kalıyordu. Chan, iç çekip bakışlarını önündeki denize çevirdi. Bu kadar güzel olması haksızlık olmalıydı çoğu kişi için. Tüm spot ışıklarını üzerinde toplayabilecek kadar güzel ve aynı zamanda yakışıklı duruyordu.
"Bay Bang," diye bir ses geldiğinde Chan düşüncelerinden kurtulup yanındaki çocuğa döndü. Yerinde sallanırken elleri arkasında duruyordu ve bu karşısındaki çocuğu minicik görmesini sağlamıştı. Aşağılama anlamında değildi, bir bebek kadar minik anlamındaydı.
"Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemediğim ve sürekli bir şeyler ödediğiniz için bunu size alıp vermek istedim." En sonunda arkasında sakladığı şeyi çıkarmış ve ona uzatmıştı. Üzerinde İngiltere bayrağı olan ve bugün gezdikleri yerlerden birkaçının fotoğrafı olan magneti avuçlarının içinde tutuyordu. Yüzünde oluşan gülümsemeye engel olamadı. Felix'i şu son iki aylık süreçte biraz da olsa tanımıştı. Onun daha büyük hediyeler almak istediğini ama burada bulabileceği tek iyi şeyin bu olduğunu da bu yüzden biliyordu. Normalde lüks eşyalar ve hediyelerden gözünü ayırmayan Chan, "Teşekkür ederim." diyip elinden almış ve birazcık inceledikten sonra düzgün bir şekilde cebine koymuştu.
Felix bir süre gülümsemesine bakmıştı Chan'ın. Yanağındaki gamzeler onu hoş gösteriyordu. Onları daha ezberleyememişken yüzü eski haline gelince dudağını dişledi. Daha çok gülmeliydi. Ne anlıyordu suratsız dolaşmaktan?
Önünde duran araba ile artık gitme zamanları geldiğini anlamıştı Felix. Üzüntüyle omuzlarını düşürerek arabaya binmişti ve onu ardından Chan takip etmişti.
Araba hareket ettiğinde Felix kafasını cama yaslamıştı. "Teşekkür ederim bugün için beni ne kadar mutlu ettiğinizi bilemezsiniz." Chan cevap vermekten kaçındı ve sadece kafasını salladı. Felix, onun bu hareketini umursayamayacak kadar yorgundu. Yavaşça kapanan göz kapaklarına karşı koyamamış ve otele dönene kadar kendine zaman tanımıştı.
Duran araba ile Chan, Felix'e dönmüştü. Melek gibi uyuyan çocuğa karşı sadece iç çekmekle yetindi. Onu rahatsız etmeden kucağına aldı ve arabadan çıktı. Chan'ın bunu yaptığı ikinci seferiydi ve bu iki seferde de içinde oluşan bu hoş hissiyatı anlamlandıramamıştı.
Resepsiyondaki insanları önemsemeden asansöre ilerlemiş ve onu uyandırmamaya çalışarak katlarını tuşlamıştı. Asansörün saçma melodisi eşliğinde kendini Felix'i incelemekten alıkoydu.
Asansör kapıları aralandığında içinden çıktı ve kapısının önüne geldi. Çanta almadığını fark ettiğinde oflayarak kendi kapısına döndü. Çocuğu uykusunda taciz etmeye girerdi eğer arasaydı.
Telefonun şeffaf kabının arkasına koyduğu kartı okutup odasına girdi ve odasının kapısını ayağa ile kapattı. Yatak odasına doğru ilerleyip onu nazikçe yatağa bıraktıktan sonra kafasındaki bereyi rahatsız olmasın diye çıkardı. İçindeki onu izleme dürtüsüne engel olup odadan çıktı ve kendini koltuğa attı.
Eğer izleseydi biliyordu ki uzun zamandır kaçtığı şeyler ortaya çıkacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
boss | chanlix
FanfictionFelix, stajyerlik için Bang Chan'ın şirketini seçmişti. +minsung|hyunin|seungbin| |5221|-|11421|