B27

7K 715 464
                                    

lütfen artık ol bölüm

••••••

Chan, Felix'in kapısının önündeydi.

Hyunjin ve Lisa ile yaptığı uzun konuşmalar sonrası kendini dışarı atmıştı. Bildiği en güzel çiçekçiye gidip uzun bir süre ne seçeceğine karar vermeye çalışmıştı. Güller belki çok klişe, laleler sıradan, zambaklar çirkin, menekşeler küçük, papatyalar basit kaçardı onun güzelliğinin yanında. En sonunda gülümseyerek hepsinden oluşan güzel kokulu bir buket yaptırmıştı. En azından diğerlerinin yanında idare ederdi.

Yolda devam ederken aklına gelmiyordu alacağı başka şey çünkü biliyordu ki Felix hediyeler ile affetmezdi. Onun için önemli olan duygularına işleyebilmekti, en azından Chan'ın düşündüğü buydu. Fark etmişti ki aslında hiçbir şey bilmediğini düşündüğü Felix hakkında çoğu tanıştığı kişiye kıyasla daha çok şey biliyordu. Bu yüzünde bir tebessüm bırakmıştı. Güzeldi, Felix'in getirdiği tüm her şey güzeldi. Bunu itiraf edebilmek daha da güzeldi.

Kapısına geldiğinde derin bir nefes aldı. Kanında gezen az da olsa alkol ve heyecan ile kapıyı çalmıştı saatin geç olmamasına güvenerek. Kalbi deli gibi atıyor, özlemini vücudunun her hücresinde hissediyordu. Nasıl bu hale geldiğini kendisi de bilmiyordu.

Kapı açılınca tanıdık sima ile karşılaşmayınca kaşları istemsizce kalktı. Karşısında şort ve tişört ile dağınık kahverengi saçlı bir çocuk vardı. Tüm neşesinin söndüğünü hissetti ama aynı hatayı tekrar yapmamak için duraksadı. "Kimsiniz?" Karşısındaki genç çocuk sormuştu. Dudaklarını ıslattı Chan. "Felix'e bakmıştım." Kahverengi saçlı çocuk onu baştan aşağı süzdü ve geri çekildi. "İçeri geçin, ben de Felix'i çağırayım." Chan kafasını sallayarak içeri girdi. Çocuk gözü tutmasa asla almazdı onu içeri.

Chan çocuğu takip ederek salona geçtikten sonra bir koltuğa oturdu. Çocuk onu salona bıraktıktan sonra Felix'in odasına gitti. Kapıyı çalmadan açtığında müzik dinleyen bir Felix ile karşılaştı. Felix kaşlarını çatıp kulaklığını çıkardı. "Ne var?" Çocuk arkasına baktıktan sonra odaya biraz daha girdi. "Bir tane yakışıklı adam sana ilan-ı aşk yapmaya gelmiş galiba." Felix ofladı. "Ne saçmalıyorsun Jisung?" Jisung omuz silkti. "Bilmiyorum ama siyah saçlı, takım elbiseli ve pahalı bir saati olan adam elindeki buket ile şu an salonda oturuyor." Felix'in gözleri büyüdü ve doğrulup kafasının altındaki yastığı attı. "Neden onu bana sormadan içeriye aldın?" Fısıldayarak konuştu. "Ne bileyim gözüm tuttu."

Felix ile bir süre boş boş bakışınca Jisung, Felix'in dolabına yöneldi. "Her neyse ben Minho'ya gidiyorum." Dolabından bir tane pantolon çıkardı. "Hayır, beni yalnız bırakma!" Jisung umursamadan şortunu çıkarıp pantolonu giydi. Kapıya geldiğinde ona döndü. "Sevişirseniz siz temizlersiniz." Kapıyı kapatıp çıktığında Felix laf bile edememişti. Salondan geçerken Chan'a selam verdi. "Ben gidiyorum. Sakın yeniden üzme Felix'i yoksa bu sefer kimse Minho'yu tutamaz." Chan evden çıkan Jisung'un arkasından baktı bir süre. Felix ile arkadaş olduklarını tahmin ediyordu.

Felix en sonunda cesaretini toplayıp odasından çıktı ve salona ilerledi. Gördüğü tanıdık yüz ile nefesini tuttu. Daha birkaç gün karşılaşmaya hazır değilken evinin koltuğunda oturuyor olması çok kötüydü. Dikkatini çekmek amaçlı öksürdü. Chan'ın kafası hızlı bir şekilde döndü ve gördüğü bedenle ayağa kalktı. Yüzündeki parlaklık sönmüş, üzerindeki bol kıyafetlere rağmen zayıfladığı belli oluyordu. Kendinden nefret etti saniyeler içerisinde.

"Neden buradasın?" Felix'in sesi samimiyetten uzaktı. "Ah, pardon neden buradasınız?" Chan gözlerini kaçırdı. O sırada Felix'in gözü sol yanağındaki morluğa takıldı. Dün Minho evden bir hışımla çıktığında bu kadar ileri gidebileceğini düşünmemişti. Kalbindeki sızıyı umursamamaya çalıştı.

boss | chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin