Felix yavaşça gözlerini araladı. Rahat bir uykunun getirisi olarak gözlerini ovuşturduktan sonra hafifçe doğruldu. Bakışlarını etrafta gezdirirken burnuna dolan sert, baharat kokusuyla kaşları çatıldı. Yavaş yavaş zihni yeniden gelirken nerede olduğunu fark etti.
Bang Chan'ın özel jetinin odasında.
Hızlıca doğrulunca kararan gözleri ile bir yere tutundu. Hızlı atan kalbini umursamadan yutkundu ve biraz daha sakinleştikten sonra dengesini sağlayıp perdeyi araladı. İlerisinde camdan dışarıyı izleyen beden ile kesik bir nefes aldı ve toparlanıp ona doğru ilerledi. Bir insan bir manzarayı izlerken bile nasıl çatık kaşlı durabiliyordu hayret ediyordu Felix.
Karşısındaki koltuğa ona fark ettirmeden oturmaya çalıştı ama Chan dikkatliydi ve karşısındaki kıpırdanmalar ile kafasını çevirdi. "Günaydın veya iyi akşamlar." Bakışları yeniden camı bulduğunda Felix, dudaklarını birbirine bastırdı. Batan güneş ile şaşkınlıkla etrafına baktı. Masadaki telefonunun ekranını açtığında neredeyse inmeye yakın olduklarını fark etti. Korkuyla gözleri büyüdüğünde hâlâ sakince dışarıyı izleyen Chan'a döndü.
"Çok özür dilerim efendim." Chan neden özür dilediğini biliyordu ama saçma gelmişti. Tek kaşını kaldırarak ona döndüğünde Felix bunun neden olduğunu sorgular gibi baktığını sandı. "Uyuyakaldım ve işi bitiremedim hem uğraşıp beni taşıdınız. Uykunuzu da alamamışsınızdır şimdi." Felix'in art arda sıraladığı cümleler ile Chan gözlerini telaşlı gençte gezdirdi. "Sevimli." diye mırıldanmıştı istemsizce ama Felix bunu duyamayacak kadar gergindi. Eh, Chan da pek duymasını ister gibi değildi.
"Sıkıntı değil, işi hallettim ve yeterince uykumu aldım. Ayrıca fazla hafifsin düzgün yemiyor musun?" Felix gözlerini kaçırdı. Zayıf kalmayı seviyordu. Çok yemek tüketmekten kaçınıyor ve fazlasıyla dans ediyordu ama bunu Chan'ın bilmesine gerek yoktu. "Tam besleniyorum efendim." Chan arkasına yaslandı. "İyi, dört gün içerisinde eğer düzgün beslenmediğini görürsem işten atılırsın." Chan'ın rahatlıkla manzaraya dönen bakışları ardından söyledikleri Felix'te şok etkisi bırakmıştı. Böyle bir atılma şekli olamazdı! Ayrıca burada karıştığı şey özel hayatına girdiği için etik değildi. Chan'ın dolambaçlı kişiliği hem onu yoruyor hem de onu kızdırıyorken "Peki." demekle yetinmişti. Chan da farkındaydı peki kelimesinin altındaki onlarca aykırı düşüncenin.
İneceklerine dair bir anons geçtiğinde Felix kemerini bağlamıştı. Karşısında duran adamın bağlı olmayan kemerinde gezmişti gözleri. Neden bağlamadığını sorgulamak istedi ama duraksadı. Bunu yapabilecek cesareti şu anlık yoktu.
Sarsılarak inen jet ile gözleri direkt karşısındaki kişiye döndü. Düz bir ifadeyle dışarıya seyrettiğinde kaşlarını çattı. "Başınıza bir şey gelebilirdi." İstemsizce ağzından dökülen kelimelere pişman olmuş ama geri çekilmedi. Omuz silkti ve hala jetin ilerlemesine rağmen ayağa kalktı. Şaşkınlıkla onu izlerken küçük bir dolaba ilerledi ve içinden elma suyu çıkarıp kapağını açtı. İçip bir kenara koyduktan sonra masalarına geri döndü ve telefonunu cebine attı. "Bilgisayarımı alıp gelirsin." Tamamen duran jetin kapısına ilerlerken söyledi.
İnen adama karşı homurdanıp bilgisayarı toparladı ve çantaya koyup tüm gerekli eşyaları aldı. Aşağıya indiğinde onu siyah son model bir araba karşılamıştı. İç çekti karşısındaki lükslüğe bakarak. Onlarca saatlik uykusuzluk ve aralıksız çalışma cidden böyle bir zenginlik getirecekse Felix çalışmaya vardı.
Elindeki eşyalar alınıp arabanın kapısı açılınca içeriye girdi. Kapısı geri kapandığında gözlerini patronuna çevirdi. Telefonunda bir şeyler yaptığını fark etti. Son bir kez bakışlarını gezdirdikten sonra hareket eden arabayla cama döndü.
Her geçtiği cadde, her karşılaştığı mimari ile mest olmuştu Felix. İngiltere sokakları onu soğukkanlı bir hava ile karşılarken o sadece kocaman gülümseme ile durmuştu. İngiltere merak ettiği ülkelerden biriydi ve şu an burada toplantı için bulunmak için bile onu mutlu ediyordu.
"Hiç İngiltere'ye gelmedin mi?" Yanından gelen ses ile kafasını olumsuzca salladı ve istemeyerek de olsa İngiltere'nin güzelliğinden ayrılıp duygu barındırmayan surata döndü. "Cidden mi?" diye sorduğunda "Evet." diye mırıldanmıştı. Herkes onun gibi bir özel jete, paraya veyahut büyük bir şirkete sahip değildi. Tahminen bir anda canı sıkılıp bile bu ülkeye gelebilecek haldeydi ama Felix öyle değildi. Daha şehrinden zoraki çıkarken yeni ülke tamamen uçuk bir hayaldi onun için.
"Anladım." diyip telefonuna geri döndüğünde Felix bu kabalığı umursamayıp dudağını dişledi ve yeniden güzel manzaraya bakmaya devam etti.
Duran araba ile gözlerini kırpıştırdı. Açılan kapı ile küçük bir gülümsemenin ardından teşekkür etti ve arabadan indi. Derin bir nefes aldı ve etrafta gözlerini gezdirdi. Yüzünde asla gülümseme eksik olmazken yanına gelen Chan'dan habersizdi. Chan, bir süre gözlerini heyecanlı gençte gezdirdi ve ardından yürümeye başladı. Chan eski ve klasik bir mimariye sahip otele ilerlerken Felix bir süre daha etrafı hayranlıkla inceledi ve ardından daha demin otelin içine giren bedeni takip ederek o da girdi.
Resepsiyon ile konuşan Chan'ı görünce hızlıca yanına gitti. Kendisi halletmeliydi ama etrafı izlemeye o kadar kapılmıştı ki bir anda neden geldiğini unutmuştu. Resepsiyondaki görevli kadın flörtöz bakışlarını Chan'dan çekemezken Felix rahatsız olmuş bir şekilde yerinde kıpırdandı. Kadın yiyecek gibi bakmasa her şey daha kolay olurdu.
"Odalarınız 12 ve 13. Sizi isterseniz odanıza götürebilirim." Felix, Chan'a izin vermeden oda kartlarını aldı. "Ah hayır teşekkür ederiz. Sadece katı söylemeniz yeterli olur." Yüzünde sahte bir gülüş ile kadına bakarken kadın sinirle, "6. kat." diye mırıldanmıştı. Felix şirin bir gülümseme eşliğinde asansöre ilerlerken Chan'ın durgun bakışları altında şaşkınlık dolaşıyordu. Asla Felix'in amacını anlayamıyordu ve bu istemsizce sinirlenmesine neden oluyordu. Umursamadı ve kadına teşekkür dahi etmeden asansörlere ilerledi. Kadın hüzünlü bakışlar ile onları uğurlarken çoktan asansöre binmiş ve katlarının tuşlarına basmışlardı.
Felix gittiği otelleri düşündü. Genelde iki yüzün aşağında oda bulunmazken bu otelde maksimum yirmi oda var gibi görünüyordu.
Aralanan asansör kapısı ile uzun ve sadece karşılıklı iki kapı olan koridora baktı. Adımladığında birkaç vazo, merdiven ve koltuk dışında hiçbir şey yoktu. "Oda anahtarım?" Chan'ın sesi ile on iki numaralı kartı ona uzatıp arkalarından gelip bavullarını taşıyan adamların yanlarından geçmelerine izin verdi. "Bugün dinlen, yarın sabah sekizde kahvaltıya gideceğiz. Bir dakika geç kalırsan kendi başının çaresine bakarsın." Chan'ın otoriter sesine karşılık sadece kafa sallamakla yetinmişti Felix. Her ne kadar iş yerlerinde olmadıkları halde erken kalkmalarına laf etmek istese de toplantı için geldiklerini hatırladı ve kapısının önünde bekleyen görevlinin yanına ilerledi.
Kartı okutup kapıyı açtığında gözleri büyüdü çünkü içerisi kendi evinden daha büyük ve daha güzeldi.
Kısa bir koridordan geçtikten sonra kendini geniş salonda buldu. Mutfak ile birleştirilmiş bu odanın her ayrıntısı birbirinden güzeldi. Duvara monte edilmiş televizyonun altında oyun konsollarından tut, mutfakta özel olarak konulmuş fırın eldivenlerine karşı her şey vardı. Heyecandan yerinde hareket ederek karşısındaki odaya ilerledi.
Yatak odası olarak tahmin ettiği odanın kapısını araladığında gözleri mavi örtülerle kaplı bir yatak, karşısında yeniden bir televizyon ve İngiltere'yi gösteren bir manzara ile karşılaşmıştı. Odanın içindeki diğer odanın da tuvalet olduğunu düşüp bakmadan karşısındaki manzaraya ilerledi. Balkon kapısını açıp dışarıya çıktığında İngiltere'nin soğuk havası onu karşıladı. Teninde gezen soğuk ile gülümseyip hayatında ilk kez Chan'a teşekkür etti.
Hayatında hiç yapamayacağı şeyleri yapmasına yardımcı olduğu için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
boss | chanlix
FanfictionFelix, stajyerlik için Bang Chan'ın şirketini seçmişti. +minsung|hyunin|seungbin| |5221|-|11421|