Issız ormanın girişinde bir mağarada sessizce uyuyan 4 yaşlarında bir çocuk vardı. Yüzü sonsuz bir huzuru barındırıyordu, görenlerin içinin ısınmasını sağlayacak kadar güzel bir yüzü vardı. İlahi şarkılar kulağına çalınırken yüzü buruştu ve rahatsız bir ifadeyle uyandı.
Gözlerini açtığında zihni şaşkınlık doluydu. Yattığı yerden kalktı ve etrafı incelemeye başladı. Gözlerini mağarada gezdirirken kendinden biraz uzakta gözüne bir nesne çarpması ile ayağa kalktı ve o tarafa yöneldi. Bir tüzük vardı fakat bu yüzük sıradan bir yüzük değildi. Depolama yüzüğüydü, özel büyüler ve yüksek demirci teknikleri ile yapılıyordu. Bu yüzükler nadir de olsa bulunmayan bir şey değildi fakat yine de sıradan halk için depolama yüzüğü ganimet gibiydi.
Çocuk yüzüğün yanına geldiğinde yüzüğün olduğu zeminin arkasında toprağa yazılmış yazı dikkatini çekti.
"Kanını yüzüğe damlat!" yazıyordu.
Çocuk kısa bir tereddütten sonra keskin bir taş ile avuç içini kestikten sonra kanını yüzüğe damlattı. Siyah yüzük bir anda parlamaya başladı ve evreni andıran şekilde parlamaya başladı. Galaksiler, yıldızlar ve gezegenleri andıran küçük işlemeler vardı.
Yüzük bir süre daha patladıktan sonra çocuk zihnine dolan abi bilgiler ile kısa bir süre de olsa şaşırmıştı. Yüzüğün içinde bir parşömen, kılıç ve bir kitap vardı. Zihnine dolan bilgilerden sonra içindekileri bir el hareketi ile dışarı çıkarttı. Gözü ilk kılıca takılmıştı fakat hemen ardından da parşömene gözlerini çevirdi.
"Bu kitap ve kılıç efsanelere konuk olan insanlar çıkarmak için yaratıldılar. Kadim kainatta bu kitap ve kılıcı başarılı bir şekilde kullanan sadece bir kişi var. Yine de her şeye bunu unutma bunlara ulaşan tek kişi sen değilsin ve de son olup olamayacağını da zaman gösterecek, bu yüzden çalış ve senden başkasına geçmesin."
Çocuk okudukları ile serseme döndü. Parşömende yazılan şeyler onun için fazlaydı. Bunların ne demek olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Neden, neden bugünden öncesini hatırlamıyorum?" diye sordu çocuk bir anda kendi kendine. Bir süre daha düşündükten sonra hiçbir açıklama bulamadı ve gözlerini kılıca çevirdi.
Yavaşça kılıca yaklaştı, eline almaya korkuyordu ama içinde bir dürtü vardı sanki kılıç onu çağırıyormuş ve onun için yapılmış gibiydi. Çocuk içindeki dürtüye daha fazla karşı koyamadı ve kılıcı kabzasından tuttu.
Kabzasını tuttuğu anda zihninde görüntüler belirmeye başlamıştı.
Genç bir adam büyük çalıların arasındaydı, kucağında bir kadının cesedi vardı. Kendinden biraz uzakta ise bir adamın cesedi vardı. Genç adam başını gökyüzüne kaldırdı ve öfke ile bağırmaya başladı.
"Hayır, hayır, hayır!"
"Ölmeyin sakın ölmeyin, benden izinsiz ölemezsiniz!" diye haykırdı genç adam. İçinde yükselen bir öfke vardı, zihni yavaş yavaş bulanıklaşırken bilinci de kapanmadan önce son kez haykırmıştı.
"KANIN BEDELİ KANLA ÖDENECEK!"
"Ben Shu Riken, ölsem de intikamımı alırım! "
Çocuk zihnine dolan ani görüntüler ile serseme dönmüş ve gördüklerini hazmetmeye çalışıyordu. Bunu yaparken de 12 saat kadar zaman geçmiş ve hava artık kararmaya başlamıştı.
Düşüncelerinden sıyrılan çocuk kim olduğunu hatırlamaya ve bazı şeyler kavramaya başlamıştı. Gözlerinde anlık bir parıldama ve öldürmek isteyen birinin gözleri vardı. Sadece anlık da olsa görenleri korkutmaya yeterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Yolun İzi
Fantasy"İntikam!" Yüksek bir platformda duran genç adamın ağzından çıkan tek bir kelime milyarlarca insanın kalbini hızlandırmaya yetmişti. Soğuk ve duygusuz bakan gözleri ile onun için gelen milyarlarca insana baktı. Büyük savaş yaklaşıyordu. Kan ile çiz...