Herkese merhaba;
Yeni bölümümüz geldi. Bu kez bakalım kime kızacaksınız? Sürekli yer değiştiriyor kızdığımız kişiler çünkü. Bu bölümün en son sayfasında yanda medyada verilen şarkıyı dinleyerek okumanızı tavsiye ediyorum. Umarım beğenirsiniz.Bu gece iki hikayemi birden ekleyip diğer hikayeme final yaptım. Sizlerde bitmiş olan hikayem Leyla ile Mecnun'u okumadıysanız eğer mutlaka bekliyorum.İnanın pişman olmayacaksınız. Hepinize keyifli okumlar diliyorum..Vote ve yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum...
******
GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİR 32. BÖLÜM
Deniz; odasının penceresinden dışarıdaki kar manzarasını izlerken son birkaç gün içerisinde yaşadıklarını düşünüyor hayatının gözünün önünde sanki bir film şeridi gibi hızla akıp geçtiğini hissediyordu. Filmin başrolünde olmasına rağmen, o sadece bu filmi izlemekle yetiniyor tüm bu yaşananlara seyirci kalarak beklediği zamanın gelmesini sabırla bekliyordu.
İki gün önce Cihangir ve Türkan ile beraber İstanbul'a gelmişlerdi. Türkan kreşi ederinden fazla sayılabilecek bir paraya devretmiş bir kısmını annesine ve kardeşine bırakmış bir kısmını da ileride yapmak istedikleri için güvence olarak bankaya koymuştu. Tabi bu işlemlerin hepsini Cihangir halletmiş olduğu için bu denli hızlı ve karlı olması hiç kimseyi şaşırtmamıştı. Eve geldiklerinde Türkan için Deniz'in kaldığı odanın hemen yan tarafta bulunan Cihangir'in eski odası ayarlanmış gerekli düzenlemeler genç kızın isteğine göre hazırlanmıştı. Gerçi Deniz'in sadece hamileliği boyunca yanında olacağını düşünerek kişisel eşyaları ve kitapları dışında fazla bir eşya da getirmemişti.
Ayla dışında evde sadece yemeklerle -ki Deniz'in ve bebeğin ihtiyacı olan yemekleri içeriyordu- özel bir aşçı tutulmuştu. Ayla sadece Deniz'in özel hizmetçisi gibi bir şey olmuştu. Zaten temizlik için düzenli olarak gelen birileri vardı. Deniz ve Türkan'ı herhangi bir yere götürüp getirmek için özel bir şoför ve yakın bir koruma da alınan güvenlik önlemlerinden biriydi. Cihangir hamileliği boyunca karısının çalışmasını istemediğinden şirketle Deniz'in ilişiğini tamamen kesmiş ama sıkılmaması içinde hemen alt kata büyük bir çizim atölyesi yaptırmıştı.
Deniz kendisini altın bir kafeste hissediyordu. Altın bir kafeste yaşayan çaresizce etrafında olup bitenleri seyreden ve boşa çırpınan bir kuş gibiydi. Bazen tüm bu ilgiden boğulacak gibi oluyor ama geçirmek zorunda olduğu birkaç hafta için sabırlı olması gerektiğinden sesini çıkartmıyordu. Kocası ile araları normal gibiymiş gibi görünse de aslında oldukça uzaktı. Cihangir'den gittikçe uzaklaştığını hissediyor onun bebek ile ilgili söylediği her söz ile sinirden ne yapacağını şaşırıyordu. Kocası geceleri aynı yatağa yattıklarında ona birkaç kez sarılmaya kalmış ama Deniz uykusu geldiğini bahane ederek ondan usulca uzaklaşmıştı. Tam her şeyi planlamışken onun sahte sevgi dokunuşlarına ihtiyacı yoktu. Bu yüzden suçu hormonlara atarak kocasından mümkün olduğu kadar uzak duruyor mecburi gülümsemeler ve zoraki yan yana gelmeler dışında onunla temas halinde olmaktan kaçınıyordu.
Kar yağışını artırmış tüm İstanbul'u beyaza boyamıştı. Bu havada dışarı çıkması bile çok zordu. Bu yüzden uygun zamanın gelmesi için karın erimesi ve biraz olsun güneşin açması şarttı. Hava şartları bile kocasından yanaydı.
''Girebilir miyim Deniz?''
Kapıdan duyduğu sesle düşüncelerinden uzaklaşıp kapıda duran Türkan'a baktı.
''Gel canım.''
''Ne yapıyorsun burada tek başına, hadi aşağıya salona inelim şöyle güzel bir film açarız hem Afife abla portakallı kek yapmış harika kokuyor sıcak meyve çayı ile birer dilim yeriz.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİR
RomanceÖlüm döşeğinde olan babasına son görevini yapmak için Fransa'dan Urfa'ya gelen yirmi yaşında bir genç kız. Sadece iki hafta kalıp geri dönecekken bir ömür boyu o şehre tutsak kalırsa neler olur? Töre yalanının arkasına saklanmış istenmeyen bir evli...