Herkese merhaba;
Bu bölümün ikinci kısmında sadece Ali Eren ve Türkan'ı okuyacağız. Biliyorsunuz ilk kısım diğer çiftimiz ile ilgiliydi. Bir sonraki bölüm heyecan kaldığı yerden devam edecek tabi sevgili yazarınız yarım yamalak çalışan daha doğrusu bir türlü çalışamayan bir bilgisayarla yazmaya başarabilirse...
Herkese keyifli okumlar dilerken yeni bölümü en kısa zamanda zor da olsa yazıp eklemeye çalışacağımı söyleyerek hepinizi tek tek öpüyorum. Yorum ve votelerinizi beklerken destekleriniz için bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum...
Sevgiyle kalın.
GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİR 40.BÖLÜM PART 2
Türkan kahve için koyduğu suyun kaynamasıyla beraber, ısıtıcıdan gelen sesle olduğu yerde sıçradı. Sabaha kadar uyuyamamış, zihninde sürekli Ali Eren'in sözleri dolanıp durmuştu. Uyuduğunu sandığı birkaç saatte ise rüyalarının büyük bir çoğunluğunda yine rahat bırakmamıştı genç adam onu. Sonunda uyuyamayacağını anladığı an yataktan zorla kalkmış biraz olsun zinde hissedebilmek için ılık bir duş almıştı. Fakat yorgunluktan tüm kemikleri sızlıyor sanki grip olacakmış gibi her yeri ağrıyordu. Üstelik gözaltlarındaki morla karışık geniş torbalarda yüzünün asık halini tamamlar gibi duruyordu.
Sert ve acı bir kahvenin daha iyi hissettireceğini düşünerek ısıtıcıya su koymuş fakat kaynamasını beklerken yeniden uzaklara daha doğrusu sevdiğinin alıngan ve kırgın haline dalıp gitmişti.
Elindeki fincanla beraber pencere kenarındaki berjerine doğru yürüyor arkasından kahvenin muhteşem kokusunu da beraberinde getiriyordu. Eskiden kahve içmekten nefret ederdi Türkan, ama Ali Eren gibi bir kahve müptelası sayesinde birçok kahve çeşidini deneyerek beş yıl içinde iyi bir kahve tutkunu olup çıkmıştı. En çok da sade ve şekersiz kahveden vazgeçemiyor düğünü yaklaştıkça uykusu her kaçtığında elindeki fincanı yudumlarken geleceğe ait hayaller kuruyordu. Fakat şimdi bu kahve tıpkı tadı gibi acı şeyleri anımsatıyordu ona.
Nasıl olmuştu da o mesajı yazabilmişti? Hala aklı almıyordu. Onlar tanışalı beş yılı geçmişti ve bu zaman zarfında yavaş yavaş her hareketine, her sözüne, her mimiğine aşık olmuştu sevdiğinin. Okulu biterken, kreşi açarken, Ankara'ya kardeşini üniversite için yerleştirmeye giderken, annesine ev tutarken, şu an yaşadığı evi arayıp bulurken ve eşyalardan tut her türlü detaya yardımcı olurken yanındaydı. Ona asla haksızlık edemezdi hele de hayatının önemli önemsiz her detayında onunla olduğunu bilirken. Fakat birkaç aydır özelliklede hastanenin açılışından beri, o ilgili, düşünceli ve ayrıntı manyağı adam gitmiş onun yerine daha az arayıp soran, günün nerdeyse yirmi saatini hastanede geçirdiğinden dolayı ona zaman ayıramayan, sorumsuz ve duyarsız biri gelmişti. Elbette hastane için ne kadar emek verdiğini biliyordu özellikle de ücretsiz doğum kliniği açıldığından beri. Nedense o dönem tam da bundan üç ay öncesine yani düğün hazırlıkları için sevgili kayınvalidesi ile ilk kez buluşmaya gittiklerinde başlamıştı. Ali Eren sanki varis gibi yerine annesini bırakmış, hastanede ölümüne çalışmaya başlamıştı. Tabi bu sırada Türkan'ı tamamen boşlamaya, sanki hayatında en önemli şey o hastane ve hastalarıymış gibi davranmaya başlamıştı.
İnsan sevdiğini koca taş bir binadan kıskanır mıydı? Ya da hamile hasta kadınlardan? Ya da minik bir bebekten? İşte son günlerde Türkan tam da o konuma gelecek kadar delirmişti. İki arada bir derede yapılan telefon konuşmaları ya da haftada bir buluştukları Pazar kahvaltıları ona yetmiyor gerçekten sevdiğini özlemeye başlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİR
RomanceÖlüm döşeğinde olan babasına son görevini yapmak için Fransa'dan Urfa'ya gelen yirmi yaşında bir genç kız. Sadece iki hafta kalıp geri dönecekken bir ömür boyu o şehre tutsak kalırsa neler olur? Töre yalanının arkasına saklanmış istenmeyen bir evli...