Herkese merhaba; Yeni bölüm için bu kez bekletmedim değil mi? Çok heyecanlı bir yerde ve akıllarda birçok soru işareti ile bırakmıştık bir önceki bölümü. Bakalım düşündüğünüz ve tahmin ettiğiniz gibi bir bölüm mü olmuş, okuyup göreceğiz. Bu arada yazılan tüm sağlık bilgileri, Jinekoloji.net sitesinden doğru olarak araştırılıp yazılmıştır. Bu bölüm için yine bir duygusal şarkı seçtim. Biraz eski ama duygu dolu bir şarkı. Efendim bu bölüm itibariyle zaman atlaması yapma kısmına geldik. Biliyorsunuz kahramanlarımız şu an 2010 yılının başlarındalar. Onları bulunduğumuz yıla getirelim mi ne dersiniz? Tamam, kabul ettiğinize göre bir sonraki bölüm 2015'ten başlayacaktır. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum. Ve hikayemi 33 bölüm okuyup o yıldıza basmayı ısrarla reddeden arkadaşlara sesleniyorum. Sadece bir saniyenizi alacak. Lütfen çekinmeyin basın ve emeğe saygınızı gösterin. Çok çok öpüyorum sizleri. Keyifli okumlar...
GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİR 34. BÖLÜM
Berrin Hanım gözlüklerinin üzerinden karşısında oturan genç çifti süzüyordu. İkisi de iki aydır düzenli olarak terapilere katılmalarına rağmen hala tedirgin görünüyorlardı. Gerçi daha önceki seansların çoğunda yalnızca Deniz vardı. Cihangir son üç seansa gelmişti ve zorla evlendikleri o günleri anlatırken Deniz'in ağzından neler hissettiğini duyarken oldukça gerilmişti. Fakat şu an omuzlarına, o günleri konuşmuş ve birbirlerine neler hissettiklerini söylemiş olmanın verdiği rahatlık çökmüş gibiydi.
Bugün ise Deniz'in havaalanına gittiği günü konuşacaklardı. O kara günü her ne kadar ikisi de konuşmak istemiyor olsalar da Berrin Hanım o günü aydınlatmanın her ikisine daha iyi geleceğini ve ileriye daha sağlam adımlar atacaklarını söyleyerek ısrarcı olmuştu.
''Cihangir Bey önce sizden dinleyelim isterseniz? O günü, yani karınızı baygın halde sedyede gördüğünüz günü biraz anlatır mısınız?''
Cihangir konuşmasına hangi cümleyle başlayacağını şaşırmıştı. O gün karısını bembeyaz kireç gibi olmuş bir yüzle cansız gibi yatarken gördüğünde herhalde hayatının en kötü gününü geçiriyordu. Birçok duyguyu aynı anda yaşamıştı. Korku, şaşkınlık, kaybetme hissi, suçluluk pişmanlık...
Her ne kadar o günü hafızasının en derinlerine gömüp hatırlamak istemse de yine aklına gelmişti işte... Halbuki üzerinden iki ay geçmişti daha sağlam ve güçlü olmalıydı. Ama değildi. Her şey sanki dün gibi aklındaydı.
Cihangir sedyeye bindirilip ambulansa taşınan karısının yanına binerek sağlık görevlilerinin işini yapmasını korku içinde izliyordu. Önce damar yolunu açıp bir serum takmışlar ardından kalp atışlarını dinlemek için ufak bir cihaza bağlamışlardı. Nabzının oldukça yavaş attığını söylediklerini duyduğunda gözleri korku ve endişe ile irileşti. Sanki güç vermek istercesine karısının elini sıktı.
''Dayan meleğim. Ne olursun az kaldı biraz daha dayan.''
Hastaneye doğru giden yol bitmek bilmemiş boşa akıp giden her dakika Cihangir'in ömründen sanki yıllar misali akıp geçmişti. Sonunda Ali Eren'in çalıştığı hastanenin acil kapısında doğru yanaşmış olan ambulans aracının kapıları açılmış önce görevlilerle beraber karısı sonra da peşlerinden koşturarak kendisi içeriye girmişti.
Ali Eren'i girişin hemen yanında gördüğü an sanki can simidini bulmuşçasına ona sarıldı.
''Ali ne olur bir şeyler yap. Çok kan vardı ve Deniz... Deniz nefes bile alamıyor gibiydi. Lütfen kurtar onu. Ben o olmazsa yaşayamam. Yalvarırım sana.''
Ali Eren böyle bir durumda ne diyeceğini bir an şaşırdı. Bu durum diğer kaza gibi değildi çünkü. Yoldayken sağlık görevlilerinden telefonla aldığı bilgiler hiç de iç açıcı değildi. Yine de arkadaşına destek olmak için sesini tıpkı profesyonel bir doktor edasıyla ciddileştirerek konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİR
Storie d'amoreÖlüm döşeğinde olan babasına son görevini yapmak için Fransa'dan Urfa'ya gelen yirmi yaşında bir genç kız. Sadece iki hafta kalıp geri dönecekken bir ömür boyu o şehre tutsak kalırsa neler olur? Töre yalanının arkasına saklanmış istenmeyen bir evli...