Herkese merhaba;
Yeni bölümü sonunda getirdim. Biraz uzun bir ara oldu biliyorum ama önemli bir bölümdü ve her satırı tekrar tekrar gözden geçirerek yazmam hatta bir kaç kez yazdıklarımı silerek yeniden düzenlemem gerekti.Sonunda bitirdim ve daha fazla bekletmeden eklemek istedim.
Bu arada hikayenin bu bölümünü ithaf ettiğim maysa1432'nin hikayesi olan ''Bana Ellerini Ver'' 'i hepiniz biliyorsunuz sanırım. Bilmeyenleriniz varsa herkesin okumasını tavsiye ederim.Gurur ve Derin'in hikayesi benim gibi sizleride çok etkileyecektir eminim bundan...
Son olarak keyifli okumalar dileyerek hepinizi öpüyorum...Ve söylememe gerek var mı bilmem ama vote ve yorumlarınızı bekliyorum....
GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİR 25. BÖLÜM
Erzurum'dan döndükleri günden beri gitme mevzusu hiç açılmamış sanki bu konu hiç konuşulmamış gibi aralarında sessiz bir anlaşma yapmışlardı. Cihangir, karısına bu konu ile ilgili hiçbir soru sormamış ne zaman ve nasıl gideceğini bilmek istememişti. Deniz'de onun sessizlik kararına saygı göstererek hiç bir şey olmamış gibi davranıyor, önceleri her gün ne yapıyorsa aynı şeyleri yapmaya devam ediyordu. Sabahları kendi arabaları ile şirkete gidiyorlar öğle yemeklerinde yine bir arada bulunuyorlar, akşamları ayrı saatlerde dönmelerine rağmen akşam yemeklerini mutlaka beraberce aynı masada yiyorlardı. Sadece gün içinde devam etmiyordu rutinleri. Geceleri de aynı yatağa yatar yatmaz sıkıca sarılıyorlar genellikle Cihangir'in başlattığı öpücükler kısa sürede ateşleniyor ve sabahın ilk ışıklarına kadar tutkuyla kavrulduktan sonra yorgun iki beden olarak uykuya dalıyorlardı.
Deniz çok yakında gideceği için kocası ile geçirebildiği kadar beraber vakit geçirmeye bakıyor bu yüzden ne kadar yorgun ve isteksiz olursa olsun geceleri ona hayır diyemiyordu. Gerçi Cihangir Özbey'de de şeytan tüyü olmalıydı ki tüm gün şirkette çalışıp yorulmasına rağmen ona dokunduğu anda kalbi hızlanmaya, vücudu terlemeye ve içi müthiş bir enerji ile dolup taşmaya başlıyor tüm halsizliğini unutup onunla bir olmak için doping almışçasına kendini zinde hissediyordu. Her ne kadar onun niyetinin farklı olduğunu bilse de kullandığı haplara güvendiği için böyle bir şeyin imkansızlığını biliyor Cihangir'e bu konuda yalan söylemek zorunda kaldığı içinde vicdan azabı çekiyordu. Fakat onun hap meselesini öğrendiği an aralarına aşılmaz duvarlar öreceğini bildiği içinde hiç olmazsa gidene kadar bu konunun gizli kalmasını tercih ediyordu. Nede olsa o İtalya'ya gittikten sonra bu ayrılığa alışacak, bebek fikrinin saçmalığını fark edecek diye düşünerek bir süre daha bu konuda sessiz kalmayı planlıyordu.
Cihangir ise karısı ile yapamadığı konuşmaların acısını her gece ondan misli misli çıkartırken bu gecelerin ona bir hediye vermesi için dua ediyor kalan kısıtlı zamanını sadece bebek meselesine kafayı takarak geçiriyordu. Aradan geçen rutin haftaların sonunda Deniz için o kaçınılmaz günlerin başlangıcı iyice yaklaşmış olmasına rağmen hala bebek haberi alamadıkları için kendinde bile sorun aramaya başlamıştı. 'En iyisi bir uzmana sormak' diye düşünerek yine her zamanki gibi rahatlıkla konuşabileceği tek kişiyi yani Ali Eren'i aradı.
''Günaydın Cihangir'im, hayırdır sabah sabah?''
''Günaydın kardeşim. Nasılsın?''
''İyiyim sağ olasın, sen nasılsın?''
''Bennn... Çok da iyi değilim Ali. Sana danışmam gereken bir konu var.''
'Umarım kötü bir şey yoktur Cihangir, merak ettim şimdi. Hadi anlat lütfen.''
''Telefonda olmaz. Bak ne diyorum; bu gece iş çıkışı Haydar abinin yerinde buluşsak? Hani uzun zamandır rakı balık yapmıyoruz, tam da mevsimi ne dersin?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİR
RomanceÖlüm döşeğinde olan babasına son görevini yapmak için Fransa'dan Urfa'ya gelen yirmi yaşında bir genç kız. Sadece iki hafta kalıp geri dönecekken bir ömür boyu o şehre tutsak kalırsa neler olur? Töre yalanının arkasına saklanmış istenmeyen bir evli...