Herkese merhaba;
Yeni bölümümüz geldi. Bu akşamki ufacık duyurum; yeni bölümleri okuyan ama eski bölümleri oylamayan veya yorum yazmayan arkadaşlar için olacak. Lütfen okuduğumuz her bölümü oylayalım ve sevdiğimiz yada beğenmediğimiz bölümlere yada aklımıza takılan ufacık bir detaya bir kaç satırda olsa bir şeyler yazarak yazarımızı yani naçizane beni mutlu edelim..Çok çok öpüyorum sizleri..Keyifli okumalar...
GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİR 14. BÖLÜM
Deniz elindeki resme bakarken hala şaşkınlığı üzerinden atamamış durumdaydı. Bu resmin nasıl olur da Cihangir'in odasındaki bir kitabın arasında olabileceğini bir türlü aklı almıyordu. Babası ve annesiyle gün içerisinde çekindiği resimleri hatırlamaya çalıştı. Belki de babası, o kepini havaya atarken uzaktan resmini çekmiş olabilirdi. Daha sonra bunu çektiğini unutup Türkiye'ye döndükten sonra çıkarttırmış ve yine konakta Cihangir'e göstermiş o da bu şekilde fotoğrafı görmüş olabilirdi. Evet, en mantıklı açıklaması buydu ama yine de o resmin yaklaşık üç yıldır Cihangir tarafından bir kitabın arasında saklanmış olmasını açıklamazdı.
Belki babası okuması için kitabı ona vermiş içinde de resmi unutmuştu. Belki Cihangir'in o resmin orada olduğundan bile haberi yoktu. Aklından onlarca belkili açıklamalar yaptıktan sonra yorulduğunu hissetti. Evet evet, buna benzer bir şekilde olmalıydı her şey. Başka türlüsünü düşünmek onu gerçekten yoruyordu. Eliyle kafasını kaşıyarak iyice allak bullak olmuş düşüncelerini kovalamak istedi. Eminim mantıklı bir açıklaması vardı. Öyle olmak zorundaydı. Yine de bu açıklamayı Cihangir'den isteyecek cesareti yoktu.
Resmi yeniden kitabın arasına koyarak odasına geçti. Yatağın üzerine uzandığında aklıdan geçmesini asla istemediği şeyler geçiyordu. Cihangir onu yıllardır görmüyordu-ya da o öyle olduğu sanıyordu. O zamanlar Cihangir'in hala Amerika'da okuduğunu biliyordu. Son sınıfta falan olmalıydı. Acaba sırf onu görmek için kıtalar arası yolculuk yapıp Fransa'ya gelmiş olabilir miydi? Eğer gelmişse neden saklanıp ortaya çıkmamıştı? Halbuki o zamanlar onları öyle çok özlüyordu ki...
''Neden oradaydın Cihangir, neden gizlendin? Neden fotoğrafımı sakladın?'' Diyerek kendi kendine mırıldanarak karma karışık olan düşüneler ile uyumaya çalıştı.
Deniz evde düşünürken Cihangir ise uzun zamandır göremediği can dostuyla dertleşiyor, aylardır yaşadığı problemleri, evliliğini, amcasının ölümünü ve yaşadığı diğer olayları ona anlatıyordu.
''Demek o küçük kızla evlendin sonunda ha? Kaç yıl oldu iki buçuk ya da üç sanırım. Gecenin bir yarısı kalkıp, saatlerce uçtuktan sonra Fransa'ya gittik. Hadi hepsini geçtim, bir de kızın mezun olmasını ağaç arkalarından izledik.''
'Evet sen de benim tek sözümle geldin oralara kadar.''
''Oğlum sevgilin sanmıştım ben. Öyle mal gibi gizlice izleyeceğimizi bilsem gelmezdim.''
''Ne yapayım Ali Eren, sana anlattım ya her şeyi. Bizimkisi olmayacak duaya amin demek.''
''Sonuçta evlendin ama o kızla değil mi? Demek ki olmayacak dua değilmiş. Hatta sen dua kısmını geçip direkt ibadete dalmışsın oğlum.''
''Nerenle dinliyorsun beni kardeşim? Nasıl evlendiğimizi anlattım sana değil mi? Duydun hepsini yani?''
''Duydum Cihangir, daha o kadar sarhoş olmadım. Hem sen değil miydin biz asla olamayız diyen. Bak daha hayalini bile kuramazken şimdi o kızla evlisin. Tamam şartlar sizi bu duruma itmiş olabilir ama hayatta asla dememek lazım dostum, bugün karın olduysa yarın seni seven kadın olabilir. Umutsuzluğa kapılma.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİR
RomanceÖlüm döşeğinde olan babasına son görevini yapmak için Fransa'dan Urfa'ya gelen yirmi yaşında bir genç kız. Sadece iki hafta kalıp geri dönecekken bir ömür boyu o şehre tutsak kalırsa neler olur? Töre yalanının arkasına saklanmış istenmeyen bir evli...