Bugün eklediğim ikinci bölüm..Vote ve yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar...
4. BÖLÜM
Konakta birbirinin aynısı olan günler ışık hızıyla geçmekteydi. Deniz neredeyse tüm vaktini babasını mutlu etmeye adamıştı. Her sabah ve her akşam düzenli olarak onunla konuşmaya gidiyor, babasına Fransa'daki hayatını, arkadaşlarını, annesini ve küçük kız kardeşini anlatıyordu. Tabi babasını üzeceğini bildiğinden James'ten fazla söz etmemeye çalışıyordu. Babasının hala annesine aşık olduğunu biliyor onun artık başka bir adamın karısı olma fikrinin bile içten içe onu nasıl yaraladığını fark ediyordu. Dün gece yanına uğradığında ona Milano'da kabul edildiği okulu anlatmıştı. Babası önce dinlemiş ama yine konuşmalar dönüp dolaşıp Türkiye'ye yerleşme konusuna gelmişti. Mehmet Bey kızının yabancı memleketlerde yaşama fikrine hala alışamamıştı. Deniz ne zaman yurt dışındaki hayallerinden bahsetse konu en son olarak yine 'Memleketine, toprağına sahip çık' olayına geri dönüyordu. Babasını her ne kadar üzmek istemese de burada yaşama fikrinin cazip gelmediğini, hayatının ve geleceğinin burada olmadığını anlatmaya çalışıyordu ama Mehmet Bey bu konuda gerçekten çok ısrarcıydı. Hiç olmazsa birkaç yıl okulunu erteleyip buradaki işlerle ilgilenmesini istiyor huzuru ve mutluluğu kendi vatanında bulabileceğini söylüyordu. Babasının bu konuda geri adım atmayacağını kavradığından artık o da ısrarcı olmuyor ''Nasip, belki ileride Türkiye'ye bir butik açarım.'' diyordu.
Günün geri kalan kısmında ise Elif'in elbisesi ile ilgileniyordu. İstediği kumaşı ve modeli bulmuşlar, terziye en az on kez anlattıktan ve her gün yanına gidip denetledikten sonra tıpkı Elif'in istediği gibi bir elbise dikmişlerdi. Aysel Hanım nişan dolayısıyla konaktaki hazırlıklarla ilgilendiğinden Deniz ve Elif'e pek karışmıyordu. Hale ise son birkaç gündür ortalarda yoktu, sanki hiç var olmamış gibi tamamen yok olmuştu genç kadın. Bir kaç kez onun nerede olduğunu sormak istese de konaktakilerin hepsi konuyu değiştirerek ona doğru dürüst bir cevap vermemişlerdi. O da zamanla sormaktan vazgeçti. Belki Cihangir ile kavga etmiş ve biraz olsun uzaklaşmak istemiş olabilirdi. Karı koca arasına girecekte değildi.
Nişan babasının hastalığından dolayı konağın bahçesinde yapılacaktı gerçi Aysel Hanım biraz bozularak tek kızının nişanını şanlı şöhretli yapamayacağı için biraz surat asmıştı ama amcasının sözünün yanında onun isteklerinin hiç bir değeri olmadığının farkındaydı.
O gün terziye giderek biten elbiseyi aldı. Kılıfına yerleştirmeden önce çizdiği tasarımın hayat bulmasına son kez bakıp kendi kendine gururlandı. İleride bundan çok daha güzellerini tasarlayacak ve gıpta edip örnek aldığı ünlü modacılar gibi olabilecekti.
Elbiseyi konağa bıraktıktan sonra yakınlarda bulunan kuzeninin kreşine uğradı. Kapıyı bir kez tıklatıp kafasını içeriye doğru uzattı.
''Selam içeride misin?''
Türkan onu gördüğünde sevinçle ayağa kalkarak ona sarıldı.
''Hoş geldin canım.''
''Hoş bulduk. Elif'in elbisesini konağa bıraktım evde de son hızda hazırlıklar devam ediyor. Anlayacağın Aysel Hanım'ın rüzgarı sert esiyordu. Bende kalmak istemedim aklıma geldin, sana uğrayayım dedim ''
''Çok iyi yaptın. Geç otur şöyle. Ben de bize birer kahve söyleyeyim. Başka bir şey içmek istersen?''
''Yok, kahve olur sağ ol.''
Türkan telefonla kahveleri söyledikten sonra güzel kuzenine alıcı gözlerle baktı. Uzun boyu, ince fiziği, masmavi gözleri ve dalgalı kumral saçlarıyla buradaki kızlardan çok farklı görünüyordu. Onu hiç tanımasaydı eğer kesin turist sanırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİR
RomanceÖlüm döşeğinde olan babasına son görevini yapmak için Fransa'dan Urfa'ya gelen yirmi yaşında bir genç kız. Sadece iki hafta kalıp geri dönecekken bir ömür boyu o şehre tutsak kalırsa neler olur? Töre yalanının arkasına saklanmış istenmeyen bir evli...