Bölüm 24

22.7K 1.2K 23
                                    

Aradan birkaç gün geçmişti. Ozan eski sağlığına kavuşmuş ve günlerdir raporlu olduğu için gelemediği iş yerine geri dönmüştü. Ona kalsa zaten çok daha erken gelirdi ama Afra bu süreçte kesinlikle onu evden bile çıkarmadığı için dönememişti.
Ozan çayını aldı ve odasına gidip koltuğuna oturdu. Bu sırada kapısı çalınca içeri davet ettiği kişi tabii ki Ata'dan başkası değildi.

"Günaydın başkomiserim."
"Günaydın Ata. Hayırdır niye geldin sabah sabah?"
"Nasılsın diye geldim abi. İyileştin mi tamamen."
"Ben zaten iyiyim. Afra telaş yaptığı için bu zamana kadar gelmedim."
"Anladım."

Afra elindeki kasede bulunan kremayı çırparken bir taraftan da mutfaktaki çalışanlara yapılması gereken işleri söylüyordu. Sabah geldiğinden beri mutfaktan çıkmamış ve neredeyse her şeyi o yapmıştı. Üzerinde bir gerginlik vardı ve bunu bu şekilde atmaya çalışıyordu. Sebebini de bilmiyordu.

Karışımı kalıba döktü ve fırında pişen keki çıkarıp hemen elindekini koydu daha sonra çıkardığı kekin ilk sıcaklığını atmasını beklerken hazırda bekleyen keklerin üzerine şeker hamuru hazırladı. Bugün sipariş vardı ve minik bir kıza doğum günü pastası yapacaktı. Hatta bir saate kalmadan almaya gelirlerdi. Kekin kremasını güzelce yaydı ve daha sonra beyaz şeker hamuru ile kapladı. Üstüne pembe hamurdan da küçük bir taç yaptı ve kenarlarına altın sarısı boncuklar ekledi. Hoşuna giden görüntü ile gülümsedi ve önündeki pastayı kaldırdı. Fırına verdiği karışımı da çıkardı ve onu da soğumaya bıraktım bu sırada da mutfaktan çıktı ve kasaya geldi. Tezgahın arkasında bir sandalyeye oturdu ve cam dolabın içinde görünen pastaları incelemeye başladı. Şekli bozulan olmadığı için keyfi daha da yerine gelirken kafenin kapısının açılması ile kafasını kaldırdı. Siparişin sahibi gelmişti.

"Merhaba, hoş geldiniz."
"Merhaba. Sipariş vermiştim ben, doğum günü pastası."
"Hemen getiriyorum. Yazmak istediğiniz bir şey var mı? Yoksa sadece kağıt bırakacağım."
"Ben yazabilirim sanırım."
"Peki. Hemen getiriyorum pastanızı."

Afra içeri girdi ve pastayı önce kutuya sonra da poşete koyup içine mum ve kağıt da koyup mutfaktan çıktı ve pastayı tezgaha bıraktı. Teşekkür eden müşterisine gülümsedi ve tekrar az önceki sandalyeye oturdu.
Kafasında Ozan'ın söyledikleri dönüp duruyordu. Kendini biliyordu, kimseye kendini ezdirmezdi ama bunu yaparken de abartmaktan ve kötü şeyler söylemekten korkuyordu. Her ne olursa olsun konuşacağı kişiler Ozan'ın annesi babası olduğu için kendini az da olsa törpülemesi gerektiğini düşünüyordu.

Kafenin kapısı açıldığında Afra tekrar gülümsedi ve kafasını o yöne çevirdi. Ama çevirmesi ile gülümsemesi soldu yüzünde. O gelmişti. Dünya üzerinde en nefret ettiği insan. İnsan lafın gelişi söylenmiş bir kelime oluyordu tabii ki. Yoksa ona insan demek başta kendine sonra da tüm insanlığa büyük saygısızlık olurdu.
Hiçbir şey olmamış gibi elinden tuttuğu kadın ile içeri girdi adam. Afra alayla güldü. Markete gittiğinde yanında başka bir kadın gördüğüne emindi. Değişmemiş daha da beter olmuştu demek ki. Umurunda da değildi zaten. Saate baktı Afra. Öğlen olalı çok olmuştu ama Ozan hala gelmemişti. Sabah konuştuklarında öğlen yemek yemek için buraya geleceğini söylemişti ama hala gelmemesi Afra'yı telaşlandırdı. Başına bir şey mi geldi düşüncesi ile oturduğu yerden kalktı ve telefonunu aramaya başladı. Ama nereye koyduysa bir türlü bulamıyordu. 

"Hayırdır ne bu telaşın? Benden mi kaçıyorsun?"

Afra iğrendiğini fazlası ile belli eden bir yüz ifadesi takındı ve alayla güldü daha sonra.

"Telaşım seni hiç ilgilendirmez. Ve kendini bu kadar umursama çünkü ben öyle yapıyorum."

Afra arkasını döndüğü an rafta telefonunu gördü ve gidip aldı hemen. Acele ile Ozan'ın adının üzerine bastı ve hemen kulağına götürdü. Telefon çalıyor, çalıyor ama açan olmuyordu. Dördüncü çalışta Afra tam telefonu kapatacakken kendisi kapandı ve kafenin kapısı bir kez daha açıldı. Elindeki telefonu sağa sola sallayarak içeri girdi Ozan. Afra Ozan'ı iyi görmenin verdiği rahatlama ile tuttuğunun farkında olmadığı nefesini bıraktı.

"Nerede kaldın Allah aşkına? Öğlen geleceğim dedin bekliyorum gelmiyorsun."
"İşlerim vardı. Özür dilerim."

Ozan tezgahın arkasına geçti ve sarıldı Afra'ya. Bu sırada masanın üzerindeki zile ardı ardına basılması ile ayrıldılar. Afra sinirle Ozan'ın önüne geçti ve karşısındaki adama baktı.

"Ne istiyorsun?"
"Burası bir kafe öyle değil mi? Yemek yemek istiyorum."
"Git başka yerde ye yemeğini. Burası sana servis yapacak kadar küçük bir yer değil."
"Bana bak!"
"Bakıyorum zaten, aptal falan mısın?"

Ozan neler olduğunu anlamasa da aklına gelen düşünceler Afra'nın hareketleri ile doğru orantı gösterince sinirle kaşlarını çattı. Afra'yı belinden tuttu ve tezgahtan uzaklaştırdı.

"Gidelim."

Afra Ozan'ın durgun sesi ile daha da sinirlendi. Anladığını biliyordu ve yanında olmasını isterdi. Gidelim demesini değil. Kendini göstermesini isterdi. Çünkü kendisi onun ailesine karşı öyle yapacaktı.

"Sen odama git. Geleceğim."
"Afra, gidelim."

Afra anlamıyordu. Ozan neden böyle yapıyordu ki şimdi? Aşkın mevzusu olunca da aynısını yapmıştı. Gitmek istiyordu. Kaçmak istiyordu böyle şeyler olunca. Sebebi neydi anlamıyordu ki. Polis olan o değil miydi. Yüzüne bakarak neler hissettiğini anlaması ve ona yardım etmesi gerekirken neden onu uzaklaştırma çabasına giriyordu.

"Yeni sevgilin biraz utangaç sanırım?"

Karşısındaki adamın sırıtan yüzüne baktı Ozan ve daha sonra üzerinde bakışlarını gezdirdi. Açığını bulduğunu hissettiği an elini cebine attı kimliğini çıkardı.

"Başkomiser Ozan. Belindeki silahın ruhsatını göreyim."

Afra şaşkın bir şekilde Ozan'a bakarken daha sonra adama döndü. Kendisi fark etmemişti ama dikkatli bakıldığında anlaşılıyordu. Nasıl bir adam olmuştu bu böyle. Bir kez daha şükrettim Afra. Hayatından böyle bir kara lekeyi çıkardığı için.

"Ruhsat?"
"Ruhsatsız silah sahibi olmak suçtur. Üzerindede bulundurmak ise daha büyük bir suçtur. Ruhsatı görmezsem cezai işlem uygulayacağım."
"Senin buna hakkın yok."

Ozan güldü söylediklerine.

"Kim demiş olmadığını?"

Cevap beklemeden konuşmaya devam etti Ozan.

"Ruhsatı göreyim. Şayet yoksa tutuklanacaksın."

Kafenin kapısı açılıp içeri Ata girdiğinde Ozan Ata'ya el işareti yaptı yanına gelmesini söyledi.

"Ruhsat yoksa silaha el koyuyorum. Ruhsatsız silah bulundurmanın cezası bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adli para cezasıdır. Alalım."

Ata neler olduğunu sonradan da olsa anladığı için adamın belindeki silahı aldı ve tekrar sordu.

"Ruhsatı görebilir miyim aksi taktirde silaha el koymak durumundayım."

Sessiz geçen birkaç saniyenin ardından Ata kafasını salladı.

"Anladığım kadarı ile yok. Bizimle karakola kadar gelmeniz gerekecek. Abi ben hallederim gerisini."
"Hayır bunu yapamazsın! Kullanmadım bile! Avukatımı istiyorum!"
"Savcılığa teslim edersin Ata. Geri kalan onların işi."

Ata kolundan tuttuğu adamı götürürken yanında getirdiği kadın da koşarak peşine takıldı. Ozan ise az önce hiçbir şey olmamış gibi kollarını Afra'nın beline doladı ve alnından öptü.

"Ben çok acıktım biliyor musun?"

Afra sinirle karışık güldü bu defa.

"Biliyor musun diye sorduğun her şeyi biliyorum Ozan."

Ozan da güldü buna. İkisi beraber Afra'nın odasına gittiler.

Bölüm sonuu~~
Oy ve yorumları bekliyorum 💕💗💞

Bir sonraki bölüm büyük karşılaşma 😝 Ben bile o bölümü yayımlamamak için çok zor duruyorum. Heyecanlıyım! Umarım beğenirsiniz

Kardeşim OlsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin