4.0

12.6K 1K 132
                                    

Oy vermeyi unutmayın bebeklerim

Asaf: Ne yapıyorsun güzelim?

Mısra: Oturuyorum 

Mısra: Ve çok heyecanlıyım

Mısra:  Resmen yüzünü görmeme birkaç gün kaldı

Asaf: Şey senden bir şey isteyebilir miyim?

Mısra: Tabi

Asaf: Skype' dan konuşabilir miyiz?

Mısra: Yüzünü şimdi mi göreceğim yoksa?

Asaf: Hayır

Asaf: Sadece, sen beni görmeden önce yüzüne doya doya bakmak istedim.

Asaf: Belki beni gördükten sonra bir daha yüzüme bakmak istemezsin.

Asaf: Çok çirkinim, beğenmezsen beni anlarım.

Mısra: Asaf bunu önceden konuşmuştuk

Mısra: İnan benim için çok önemli bir ayrıntı değil bu

Asaf: Mısra, lütfen

Asaf: Yüzünü göreyim

Mısra: Tamam

Bilgisayarımı alarak skype' ı açtım. O bana kullanıcı adını atarken istek gönderdim. O sırada kendime baktım.

Klasik bir ev topuzu, çizgili bir crop, şişmiş gözler.

Mısra Emir işte.

Ekranın açılması ile bilgisayara baktım. Simsiyah bir ekran, sadece köşede gözüken bir ben. O konuşmayınca ben konuşmaya karar verdim.

"Selam."

"Çok güzelsin."

Yine kısık sesine karşın utanmadan edemedim. Önceden umursamadığım bu cüümleler neden şimdi beni heyecanlandırıyordu ki?

"Nasılsın?"

"Şimdi çok iyiyim. Yüzünü görmek yetmiyor ama."

"Nasıl yani?"

"O kokunu bir kere aldıktan sonra bir daha unutabilir miyim, sanmam."

Etrafa bakarken bilgisayarı yatağımın üzerine koyup ben de yatağın üzerine bağdaş kurarak oturdum.

"Şimdi madem sen benden bir şey istedin sıra bende."

Sessiz kıkırtısını duydum. Yüzünü göremiyordum ama keyifli bir ifadeye sahip olduğunu biliyordum.

"Sizin için ne yapabilirim leydim?"

Bende kıkırdarken bir yandan kendimi aptal gibi hissediyordum ama bir yandan da hayvan gibi mutluydum.

"Şöyle ki sen de bana şiir oku."

"Her defasında sizi düşünerek okuduğum şiirleri şimdi size okumak, benim için bir zevk leydim. Ancak sana şimdi bir şiirin hikayesini anlatacağım."

Derin bir nefes aldı. Titrek bir şekilde geri verdi. Heyecanlanıyor muydu o da? Sahi ben bu hislere alışamamışken o nasıl onlarla yaşamıştı senelerce?

Bir süre bekledim. Onun heyecanlandığını hissediyordum. Nasıl diye sormayın, hissediyor işte insan. Sonra kadife sesi duyuldu.

"Nazım Hikmet kaçak olduğu ve polis tarafından aranıldığı günlerden bir gün sevgilisi Piraye ile buluşmak ister. Bu sebeple de güvendiği bir arkadaşı ile haber ulaştırır Piraye'ye. Fakat Nazım Hikmet'in  arkadaşı sanıldığı gibi güvenilir biri değildir. Öyle ki, bu arkadaş polislere "Nazım, Gülhane Parkı'nda, en ulu ceviz ağacının altında olacak" diye haber uçurur.

Gelgelelim buluşma günü gelip çatar, Piraye'nin hasreti ile yanan Nazım Himet, Gülhane Parkı'na gelir. Gelir gelmesine de, her yer polis kaynamaktadır. Derken polislere görünmemek için meşhur ceviz ağacına tırmanıverir. Nazım ağacın tepesindeyken, sevgilisi Piraye ceviz ağacının altında belirir ve kendisini beklemeye başlar. Polisler ise uzaktan Piraye'yi gözetlemekte, Nazım'ın onun yanına gelmesini beklemektedir.

Polisler bir köşede, Piraye ağacın altında, Nazım ağacın tepesinde... Herkes birbirini beklemektedir. Bizim şair ne ağaçtan inebilir ne de sesini duyurabilir sevdasına. Ve çaresiz çıkarıp kağıdını kalemini, o meşhur şiirini yazar: "... Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda/...Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında..."

Yutkunamazken aklımdan çok şey geçiyordu.

"Ç-çok güzelmiş."

"Senin kadar değil."




Ananım * Yarı Texting*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin