Cuma günü düşündüğümden daha sakin ve sessiz geçmişti. Dün gece endişeden uyuyamamıştım. Bugün ise Tuna'nın her şeyi anlatabileceği ihtimali yüzünden diken üzerindeydim. Ama hiç beklediğim gibi gitmemişti.
Okula vardıktan bir süre sonra Eda'yı görmüştüm. Ana binadan çıktığımda o da yeni geldiği belli bir şekilde taş yolda yürüyordu. Her zamanki asaleti üzerindeydi. Hafif topuklu bot, siyah pantolonu ve gömlek üstü ceket giymişti. Saçlarını sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. Makyajı da her zamanki gibi göz alıcıydı. İlerlerken gözlüğünü çıkarıp yakasına astı. Tuna böyle bir kızı kaybedecek kadar salaktı.
En komiği Tuna nereden çıktığını bilmediğim bir şekilde Eda'nın yanında bitmişti. Ben uzakta olduğum için hiçbir şey duymamıştım. Ama Eda Tuna ne dediyse dinlemedi, hatta yüzüne bile bakmadı. Orta parmağını kaldırdı ve dümdüz yürümeye devam etti.
İşte Eda buydu. Üzülmüyor olması imkansızdı. Sevmese bile aldatılmak insanı üzerdi. Ama o bunu dışarıya yansıtmayacak kadar güçlüydü. Ayriyetten üniversitenin ortasında el hareketi çekebilecek kadar da umursamazdı.
O dümdüz ilerleyip binasına girerken Tuna da olduğu yerde kalmıştı. En sonunda beni fark ettiğinde zaten yüzümde olan tebessümü bilerek arttırdım. Daha fazla sinirlensin diye. İşe de yaradı.
Bölümü bu tarafta olduğu için bana doğru ilerledi. Yanımda durup, "Gerçekten söyledin," dedi. Gülerek ona döndüm. "Ne sanıyordun? Senden korkacağımı falan mı?"
Gülerek kafasını iki yana sallarken, "Haklısın," dedi. "Akman soy adını taşıyan birinin korkak olduğunu düşünmek benim hatamdı."
"Merak etme," dedi. "Kimseye bir şey söylemeyeceğim. Seni karşıma alacak kadar aklımı kaçırmadım."
"Arada bir doğru kararlar verebiliyorsun," dedim yapmacık bir şekilde şaşırarak. "Ailenden bir farkın var," dedi. "Onlar her şeyi dışarı yansıtırlar. Sen ise melek yüzlü bir şeytansın."
Bana omuz atıp ilerlediğinde arkasından, "Bu benim için bir iltifattır," dedim. Arkasına bile bakmadan dümdüz ilerleyerek gitti.
O gittiğinde derin bir nefes verdim. Sabahtan beri yaşadığım sıkıntı gitmiş, öyle bir rahatlamıştım ki. Tuna'ya güvenmiyordum elbet. İşine geldiği zaman her şeyi söyleyebilirdi. Ama şimdilik ondan kurtulmuştum.
Bundan sonrası normal bir okuldu. Bir ara dışarda Eda'nın Batu'yu kolundan tutmaya çalıştığını gördüm. Batu bir yere gitmeye çalışıyordu. O tarafa baktığımda Tuna'nın onlardan baya uzakta hiçbir şeyin farkında olmadan ilerlediğini gördüm. Eda bana Batu ve Çağlar'ın Tuna'nın üzerine atlayabileceğini söylemişti. Eğer Eda engellemese Batu bunu şuan gerçekleştirebilirdi.
Eda'yı arayıp sorduğumda benden sonra Batu'nun geldiğini ve her şeyi anlattığını söylemişti. Ama diğerleri hala bilmiyordu. Ve gruptan kimse onlarla karşılaşmamıştı.
Dersler bittiğinde Çağlar'la eve dönmüştük. Yarın öğleden sonra Merve'lere gitmeye ve gece orada kalmaya karar vermişlerdi. Bende gidicektim elbet. Ben burada kurbandım.
"Uykum var," dedim. "Varınca uyursun," dedi. Gözlerimi devirip ona baktığımda, "Sen çok zekisin," dedim. Camdan dışarı bakarken gülmüştü. "Arada bir beynimizi kullanıyoruz."
O dışarıya bakarken onu izlemeden duramıyordum. Gülüşü çok güzeldi. Gözleri çok güzeldi. Her şeyiyle çok güzeldi.
Bakışlarını camdan çekip bana çevirdiğinde, "Yüzümde bir şey mi var?" dedi. "Ah, hayır," dedim aceleyle. Resmen çocuğa bakarken dalmıştım. "Sadece... saçlarını tekrardan boyatacak mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ev Arkadaşım | bxb (Düzenleniyor)
Teen Fiction"Herif beni evden atacak. Yarına kadar nereden bir ev bulabilirim ki?" Kulak misafiri olduğum konuşmayla beraber arka masamda oturan dörtlüye döndüm. Son konuşan kişiye hitaben, "Aslında ben bir ev arkadaşı arıyorum. İsterse-" dememe kalmadan "Olur...