14.Bölüm

44.2K 3K 1.1K
                                        

📍Hoş geldiniiiiiiizzzzzzzz

Keyifli okumalaaar.. ❤️

*******

14.Bölüm

********

Kuyucu Halil...

Derin bir nefes verdi ve elindeki mürekkepli kalemi hiçbir şeyi umursamadan masanın üzerine atıverdi Giray. Yeni gelen mektuptaki şifreyi çözmüş olmanın getirdiği rahatlamayla sırtını sandalyeye rahatça yasladı, önünde karman çorman olan ve attığı kalem yüzünden mürekkebe bulanan kağıt topluluğuna dikti gözlerini.

Yeni bir mektup, ihanet eden yeni bir isim.

Bir kişi daha ifşa edilmiş ve infaz emri verilmişti.. Bu görevi yerine getirecek kişi de tabii ki Giray'dı.

Önündeki ağarlı kağıda siyah mürekkeple yazdığı isme baktı donukça. Harflerin her kıvrımında gezdirdi gözlerini ağır ağır.

Birinin nefesini daha kesmeliydi, her zaman yaptığı şeyi tekrarlamalı ve tüm sesleri susturup biririni daha öldürmeliydi.

Dalgın gözlerini kağıttan zar zor çekerek sımsıkı kapattı, burnundan sıkıntılı bir nefes çekti ve elleriyle ağrıyan başını tutup sandalyeye iyice yasladı sırtını.

Geldiklerinde beri odadan hiç çıkmamışlardı, Dilrûba atlattığı o titreme nöbetinden sonra hiç uyanmamış, yılların verdiği bir uykusuzluğu dindirir gibi derin bir uykuya yatmıştı.

Hala da uyuyordu.

Ve onun uykusu bile Giray'a nedensiz bir şekilde paha biçilmez bir huzur veriyordu. Odada varlığını hissetmek, güvende olduğunu bilmek, her an her şeye karşı koruyacak ve zarar gelmesini engelleyecek kadar yakın olmak paha biçilmez bir nimetti.

Derin bir huzur, uhrevi bir gönül rahatlığıydı.

Öyle ki bundan sonuna kadar yararlanabilmek için geçmiş karşısına izlemişti onu epeyce bir süre. Yüzünün ayrıntısına değil, o ayrıntıya gizlenmiş hislere dalıp gitmişti.

Uykusunun içinde irkilip buna rağmen uyanmayışına, garip mırıldanmalarına, bazen huzura kavuşmasına ve bazen de kaşlarını çatmasına..

Her hissini en ince ayrıntısına kadar bilmiş, ezber etmişti.

Bu ezberinden sonra izlemişti herkese görünen yüzünü. Güzel suretinin hissî tarafını çektiği acıdan duyduğu huzura kadar ezber ettikten sonra bakmıştı tenine. Yunus'un ete kemiğe büründüm dediği, beşeri olan yüzüne bakmıştı.

Rengi solmuş bir gül yaprağı gibi duran dudağına, tel tel filizlenen güzel kaşlarına, kaşının hemen bitiminde noktalanmış gibi duran benine baktı.

Ve en son da yüzünün tüm gençliğini, neşesini ve diriliğini gölgeleyen iki kaşının ortasındaki kederli çizgiye değdi gözleri.

Kazandığı savaşlardan, en büyük zaferlerinden bile daha büyüktü Dilrûba'nın iki kaşının ortasındaki çizgi. Daha derindi hepsinden.

Sahi... Kaç yaşındaydı ki Dilrûba?

Gülşah'ta yoktu o çizgiden, yaşları da epey yakın olmalıydı. Selime'de bile yarım asırlık ömrüne rağmen olmamıştı o keder çizgisinden. Kaşlarını epeyce çatması gerekliydi ortaya çıkması için, ya da ağlaması.

Çok ağlamıştı zaten Dilrûba. Hep gülmesi gereken kişi hep ağlamıştı... Dünyanın da adaletiydi işte bu..

Öncesini değiştiremezdi ama sonrasını canı pahasına değiştirecekti Giray. Gözünden bir damla dahi yaş düşmesine izin vermeyecekti şu vakitten sonra. Yanından yöresinden ayırmayacaktı

GİRAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin