8. Bölüm

36.2K 2.8K 294
                                    

📍Hoş geldiniiiiiiizzzzzzzz

Yeni bir bölümle karşınızdayım..
⭐🌟Yıldıza basmayı unutmayınııızz... Acaba 600 voteye birazcık yaklaşabilir miyiz :)))

Keyifli okumalar ❤️

*******




"Kabulün olursa sana talip olmak isterim."

Genç kızın yutkunduğunu duydu, aynı anda onun narin çenesine dokunduğu eli havada kaldı, kız bir adım geri çekildi. Onun duygu geçişlerini fark edememişti Giray. Dışarıdan belli olmasa da kızın içi tam bir savaş alanıydı.

Kötü hissetmişti, bakılması gereken düşmüş bir insan gibi. Oysa bunca yıldır tek başına çalışıp didinmiyor muydu insanlar kendisi ve babası hakkında böyle düşünmesin diye? Hem bu eve bakıyor, hem babasına bakıyor, hem de kendilerine tahsis edilen küçük tarlaya bakıyordu.

Yıllarca da bakardı.. Son yaşadığı hadise olmasaydı ölene kadar tek başına hepsiyle mücadele edebilirdi. Kimsenin lafına sözüne bakmaz, umursayıp başını bile çevirmezdi.

Ama olmuyordu artık, belki de yaşadığı şeyden sonra, o adını bile anmak istemediği hadiseden sonra yitirmişti tüm mücadele gücünü. Babasına bakacak yüzü bile bulamıyordu bazen, suçlu değildi, ama bir o kadar suçluydu kendi gözünde.

İçinden bir ses hep geçmişe gidiyordu. 'keşke kızlardanönce girseydin eve onları beklemeseydin, keşke daha çok çırpınsaydın, keşke daha çok ısırsaydın ağzını kapatan o pis eli, keşke o seni sürüklerken tutunduğun dal daha güçlü olsaydı da kopmasaydı...

Belki kurtulurdun Dilrûba..

Kurtulamazdın ki Dilrûba. Her insanın bir yazgısı olurdu ya, kader vardı kaza vardı. Her şeyin bir zamanı, nedeni, sonucu vardı. Allah böyle yazmıştı, sonuna kadar engellemeye çalışsa da olmuştu işte. Suçlu olan Dilruba değildi, suçlu olan ona bunu yapan kişiydi. Alnında leke yoktu, kimse süremezdi de. Hayatı boyunca kullanacağı mücadeleyi sadece o adamdan kaçmak için harcamıştı.

Şimdilerde dizlerinin üzerine çökmesinin nedeni de buydu işte.

Ruhu kaldırmıyordu hiçbir şeyi, incindiği insanların hareketleri, tavrı ya da sözleri de değildi. Bizzat kendine içerliyordu, insan nasıl bu kadar çekinirdi ki nefes almaktan?

Bedeni ayaktaydı, ama ruhu çoktan çökmüştü dizlerinin üzerine.

Bir kez bile aciz görünmemişti kimseye, görünmemek için çabalamış, sürekli çalışmıştı. Ama artık yapamıyordu, biraz sırtını yaslamak istiyordu. Çok değil, azıcık... Sonra kalkar mücadelesine devam ederdi, sadece biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı.

O yüzden aracı kadını almıştı eve, teklifini dinlemiş o görücülerin gelmelerine müsaade etmişti. Görüşeceklerdi.

Kimseye yalan borcu da yoktu Dilruba'nın, ama yaşadıklarını da apaçık anlatacak değildi. Önce suallerde bulunacak, adamın tavrına göre böyleyken böyle diyecekti. Yani böyle planlamıştı kendi kafasında.

Utanması gereken kişi kendisi değildi. Utanması gereken kişinin yatacağı bir karış toprağı, minareden duyulan selası, fısıltı dahi olsa okunan bir Fatiha'sı bile yoktu. İçini rahatlatan yegâne şey de buydu zaten.

İçinde iki tane Dilruba vardı sanki, sürekli savaşıyorlardı. Biri toprağa görmüyordu kendisini, diğeri çıkarmaya çalışıyordu. Farklıydı işte, hem çok karışık hem çok durgundu.

GİRAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin