Hafif cinsellik içerebilir. !!!!!! :)
Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın canlarım...
XOXO
Bucky'i gizlice ülkeye sokmalıydınız ve babanın, seninle eşlik etmesi için hazırlattığı özel uçağı kullanamazdınız. Bu yüzden yollarınız evinize gelene kadar ayrılmıştı. Eve varan ilk sen oldun. Sokak lambaları sayesinde aydınlanan salonda, kahve rengi koltuğunuzda oturup beklemeye başladın. Saat gece ikiydi ve kimseye yakalanmamaları için dua ediyordun. O kadar heyecanlıydın ki yerinde duramıyordun. Bu sefer ayağa kalkıp salonda gezinmeye başladın. Önce sağ tarafında kalan kitaplığa göz attın. Sokak lambasının ışığı, tülde açık kalan yerlerden öyle ustalıkla içeri giriyordu ki bazı kitaplar fener tutulmuş kadar aydınlık duruyordu. Kendi kendine kitaplarla konuşmaya başladın.
"Mutlu prens. Küçük prens gibi." kendi kendine güldün. Kitaplarla dalga geçiyordun. Bu çok korkutucuydu. Kaşlarını, yaptığının garip olduğunu fark ederek çattın, "Tanrım, ne yapıyorum ben? "
Tam kütüphane bölümünden uzaklaşacaktın ki duvarda asılı duran aile fotoğrafınızı gördün. Clara Steve'in kucağındaydı, sen de Steve'in koluna sarılmış, şımarık bir poz vermiştin. Gözlerin dolarak çerçeveye uzandın. Takıldığı çividen kurtarıp fotoğraftaki mutluluk pozunuza özlemle baktın. Gözlerin hasret tomurcuklarıyla dolmuş, yanaklarından kayarak çerçeve camına ulaşmışlardı. Eğer telefon aniden çalmaya başlamasaydı psikolojin için daha kötü olabilirdi. Telefonun ani çalışı seni korkutmuş, çerçevenin elinden yere düşerek parçalara ayrılmasına neden olmuştu. Çünkü Tony'nin senden haber almak için arayacağını biliyordun, ne cevap vereceğin ise tamamen muammaydı. Orta sehpada duran telefonu eline alıp ekranında yazan 'Babam' yazısına baktın ne söyleyeceğini düşünürken.
Derin bir nefes alıp yeşil tuşa bastın.
"Baba."
"Kızım, seni defalarca kez çaldırdım ama açmadın. Çok korktum."
"Ben, Steve ile birlikteydim."
Tony yaramaz bir ses tonuyla, "O yaşlı bunak ile yaptıklarınızı açık açık anlatmazsan sevinirim Y/N."
Panik yaptın. "Hayır, ben o manada demedim. Sen yanlış..."
"Tamam, tamam. Espri yapıyorum. Ne yaptığınızı merak ettim. Bucky'i bulabildiniz mi?"
Bu sefer yalan söyleme sırası sendeydi. Steve'i çok iyi anlıyordun. Öz güvenin tamamen yerle bir olmuş, sesin alçalmıştı.
"Hayır, onun izini kaybettik."
Birden sessizlik oldu. Hatta karışıklık olduğunu düşünerek Tony'e seslendin.
Tony, "Buradayım. Mutlaka bulacağız ve Clara'nın intikamını alacaksın Y/N. Söz veriyorum."
Telefonu kapattıktan sonra pencere kenarına gittin. Sen eve geleli bir saatten fazla olmuştu. Başlarına bir iş geldiğini düşünüp heyecanlandığın bir sırada kapı çaldı. Koşarak kapıya doğru ilerledin ve kapının kulpunu çevirdin. Bucky ve Steve karşında duruyordu. Ne yapacağını bilemez şekilde içeri davet ettin onları. Gözlerini Bucky'den kaçırıyordun. Ona sarılmak ve tüm kötü günlerin geçeceğini söylemek istesen de o, bir yabancıydı beyninde dolanan Rus saçmalıkları yüzünden.
Kapıyı kapattıktan sonra antrede,
"Steve, nerede kaldınız? Çok merak ettim."
"Bazı sorunlar yaşadık ama halloldu. Sen iyi misin?"
"Evet. İyiyim." elini havaya kaldırıp salonu gösterdin. "Hadi içeri geçelim." Bucky ile birbirinize mahcup ifadelerle bakıyor, gözlerinizi kaçırıyordunuz. Salona geçtikten sonra Steve perdeleri kapattı ve içecek bir şeyler hazırlamak için mutfağa gitti. Sen de yemek masasının duvarındaki düğmeye bastın ışıkları açmak için. Her yer aydınlandığında Bucky seni uzun zamandır ilk defa bu kadar net gördüğünü hatırladı. Güzelliğini, gençliğini, hüznünü, özlemini... Gözlerini senden ayıramıyordu. Onu görmezden gelmene dayanamıyordu. Ne tepki vereceğinden çekinse de seninle konuşmalıydı.