|Benim Babam|Bölüm:47"Kahvaltı"

22 3 20
                                    

"Hem senin baban çok iyi bir adam seni çok seviyor. Haberler falan hep görüyoruz."

"Zorla evlendirdi beni. Seviyor mu sence? Her hatam da daha çok canımı yaktı. Nasıl sevgi ama."

"NE!?" Bağırdı resmen.

"Bağırma bütün millet başımıza toplanmasın."

"Sahiden evli misin?"

"Yalan mı söyliycem?"

"Yani niye söyleyesin tabi de ne biliyim. Bu yaşta evlilik falan. Fazla gibi."

"Yani. Ama Kıraçlar'ın kızıysan tek söyliyebiliceğin söz tamam babadır. Ha arada deden emirler yığdırır. Ona da tamam dede. Ondan sonra kendi hayatın hakkında söz söyleme hakkının olmaması. Gibi gibi kendini tekrarlayan olaylar zinciri."

"O zaman bence burdan giderken ben konuşıyım eniştemle. Sever beni. Yani sanırım."

"Yok ya boşver. Hem uykun gelmedi mi senin? Yoruldun ettin o kadar."

"Yani geldi. Ama unutma artık yanındayım." eliyle omuzumu sıvazlayınca sarıldım.

"İyi ki geç de olsa tanışabildik.."

"İyi ki güzelim. Bir şey olursa mutlaka ara beni."

"Telefon kullanmıyorum. Malum Çetin Kıraç şıp diye bulur." güldü. Odadan çıktı. Işığı kapattım. Şirket hesaplarına bakarken ufak bir eksik vardı. Para düşmeye başladığında işlemi durdurdum. İşlem yapan bilgisiyar kullanıcısına baktım. Babamın biricik sağ kollarından biri. Sırıttım ve kalemin arkasını dişledim. Saate baktım. Bu sırada ismini notlar kısmına yazdım.

03.12

Okeydir bence ya. Yataktan kalktım. Ayakkabılarımı aldım. Garaja inip evin içine giden kapıdan geçtim. Merdivenin altındaki kapıyı ittirip içeri girdim. Göz tarama sistemine yaklaştım. İçeri geçip eldiven ve kar maskasini aldım. Onları cebime tıkıştırdıktan sonra asansörle en alta indim. Bunlar öldürdüğümüz insanların adına ruhsatlı arabalardı. Siyah mat porsche bana gel derce çağırıyordu. Gidip eldivenlerimi taktım. Arabayı çalıştırıp garajdan çıkardım. Arabanın laptobuna gelen konumla yola devam ettim. Küçük ama sevimli tek katlı bir evdi. Maskeyi güzelce takıp arabadan indim. Bagajdan malzemelerimi aldım. Cebime koydum. Eve doğru yürüdüm. Önce kapıyı tıklattım. Açan olmadı. Ben de çakıyı çıkarıp kilidi zorladım.

Bingo!

Islık çalarak ve sesli adımlarla odanın kapısını açtım.

"Sen kimsin? Nasıl girdin?" telefonuna uzandığında elinden aldım.

"No no no." Kolyesinden tutup çekiştirdim. Islık çalmaya devam ediyordum. Arabanın önüne geldiğimizde eterin kapağını açıp koklattım. Kollarımı koltukaltına koyup çekiştirdim. Arka koltuğa koyup kapıyı kapattım. Eve girdim. Cebimdeki kağıdı çıkarıp yatağının üzerine attım. Evden çıkıp arabaya bindim. Arabayı güzelce park ettikten sonra onu yine koltukaltlarından tutarak asansöre taşıdım. Tünele ulaştığımızda yüzümü yaklaştırdım. Kapı açıldı. Tolga'yı sandalyeye oturtup bağladım. Ağzına da bez sıkıştırdıktan sonra çıktım. Misafirlerim gidince görüşürüz Tolga Yurt. Yukarı çıktım. Hava yeni yeni aydınlanmaya başlıyordu. Yukarı çıkıp hızlıca duş aldım. Saçlarımı tarayıp kuruttuktan sonra banyodan çıktım. Mavi kot şortlu tulumumu ve içine de soft sarı yarım kollu crop giydim. Ayağıma da süngerboblu bileğimin biraz üstünde bir çorap ve beyaz airforce giydim. Güle oynaya aşağı indim. Hava daha tam aydınlanmamıştı bile ve herkesin uyuduğuna eminim. Merdivenin altındaki kapıyı açıp temizlik malzemelerini aldım. Her yeri güzelce sildikten sonra balkona çıktım. Ow yapcak bir şey yok. Haydi bismillah. Elimdeki mavi çöp poşeti dolunca diğerini aldım. Üç çöp poşetini kenara koyduktan sonra masanın üzerini sildim. Poşetleri alıp karşı yoldaki çöpe gittim. Ellerimi birbirine vurup silkeledikten sonra tekrar girip bahçe kapısını kapattım. Balkonu da güzelce sildikten sonra pis suyu gidere döküp eşyaları merdivenin kenarına koydum. Hava hafiften aydınlanırken börekleri çıkarıp fırına yerleştirdim. Dolabı açıp domates,biber,yumurta gibi menemen malzemelerini aldım. Hepsini yıkadıktan sonra dometesleri doğradım. Kızgın yağın üstüne döktükten sonra biberleri doğradım. Yumurtayı da kırıp karıştırdım. Olduğunda altını kapattım. Çekmeceden masa örtüsünü aldım. Balkondaki masaya serdikten sonra içeri girdim. Fırını kapattım. Kahverengi tahta sunum tabağına kestiğim peynirleri falan koydum. Onları güzelce dizdikten sonra sucuk ve yumurta çıkardım. Ocağın kenarına koydum. Börekleri kayık bir tabağa koyduktan sonra masaya götürdüm. Tekrar içeri girip önce çay suyu koydum. Sonra da sucuk kestim. Kızgın yağın üstüne attım. Hafif kızardıktan sonra yumurtayı dikkatlice kırdım. Çaydanlığın üstüne üç kaşık çay attım. Ocağın altını söndürdüm. Nihaleyi bir elime aldıktan sonra tavayı da tutup masaya güzelce yerleştirdim. Tepsiye çay fincanlarını,kaşıkları ve şekeri dizip masaya dizdim. Kahvaltı tabaklarını da alıp güzelce dizdim. Çatalları koydum. Bal, bal nerde ya? Dolabı açtım. Hah burda unutmuşum. İçeri götürdüm. E ekmek yok burda. Arabanın anahtarını ve cüzdanımı alıp garaja indim. Kapıları bile kitlememiştim. Fırının önüne çektim.

"Dört dilimlenmiş ekmek ve beş simit lütfen." adam her şeyi hazırlayıp poşeti uzatınca elliği uzattım.

"Üstü kalsın iyi günler." yan koltuğa bırakıp evin önüne park ettim. Poşeti aldım. İçeri girdim. Mutfağa gittim. Ekmek sepetinin içine dilimlenmiş ekmekleri koydum. Yeşillikleri falan da sunum tabağına güzelce dizdim. Simitleride kesip kayık tabağa koydum. Ekmek ve simitleri götürdüm önce. Sonra yeşillikleri götürdüm. Bir iki adım geri gelerek sofraya baktım. Çok güzel olmuştu. Yamaç ve Rüzgar'ın kaldığı odanın kapısını tıklattım.

"Ya anne biraz daha." gelen sesle sırıttım. Bir şey demeden yukarı çıktım. Meteler'in kapısını tıklattım. Uykulu sesle kim olduğunu anlamadığım birisi konuştu.

"Gelebilirsin." Gülümseyerek başımı uzattım.

"E hadi uyanın artık kahvaltı hazır." Elinde havlu ile banyodan çıkan Selim'e baktım.

"Oha bu kokular ne? Aşırı güzel kokuyor." Gülümsemem arttı.

"Hadi diğerlerini uyandırın da gelin." kapıyı kapattıktan sonra aşağı indim. Limonata hazırladım. Buzluktan buz çıkarıp sürahinin içine attım. Onu da masaya koydum.

"Ya Mete siktir git lan artık." Rüzgar'ın sesiyle ben de yanlarına gittim.

"Hadi uyansanıza ya."

"Bir dakika bu koku." Azar azar sıksık burnunu çekti.

"Sucuklu yumurta." Hızlıca kalktı.

"Hadi gelin artık." Çaydanlığı da masaya koydum. Sandalyeleri dizdik.

"Kayra ve Bulut nerde?"

"Gelirler şimdi."

"Çay mı Limonata mı?"

"Allah'ım bu kız melek resmen ya." Bardağını uzatınca limonata koydum. Ayak sesleri gelince kapıya baktım.

"Off sofranın güzelliğine bak." Kayra başımdan öpüp yanımdaki sandalyeye oturdu. Mete tam karşıma oturdu.

"Hadi çay mı limonata mı? Ne içiyorsunuz?"

"Çay ver bana." Bulut'un uzattığı fincana çay koydum. Hepsine istediklerini koyduktan sonra mutfağa gidip filtre kahvemi yaptım. Kupaya koyup tekrar yerime oturdum. Resmen yıllardır bu anı bekliyor gibiydiler.

"Biz buraya mı yerleşsek?"

"Her gün hazırlamam öyle sofra uyarıyım yani." Kahvemden ufak bir yudum aldım.

"Sen niye yemiyorsun?" Mete'ye baktım.

"Ben bu saatte bir şey yiyemiyorum."

"Salaksın valla." Rüzgar azındakilerle zor konuşmasına rağmen yemeye devam ediyordu.

|Benim Babam|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin