GİRİŞ

156K 3.8K 2K
                                    

21.06.2021

İlk kitabım. İnş beğenirsiniz. 

UYARI

canlarım, ciğerlerim, castin biybırlarım, canını yediklerim bu hikaye askeriyede geçen bir hikaye. askeriyenin cahiliyle cühelasıyla ilgili bir fikriniz var mı bilmiyom ama ayıptır söylemesi götünü peçeteyle değil de taşla silen insanlar bile gidiyo oraya. (tuvalete taş atılmaz!!!) ve bu verebileceğim en basit örnek. ülkemizin her çeşit insanı orada. hikayede geçen bazı saçmalıklar da o karakterlerin düşüncesi. BENİM DEĞİL. sizi rahatsız edecek birçok şey bulacaksınız, ben bunu şimdiden söylüyorum haberiniz ola ister okuyun ister okumayın keyfiniz bilir

şu açıklamayı yapmak zorunda kalmam bile... neyse susuyom iyi okumalar

"Asker!"

İçerideki komutanın bana seslenmesi üzerine odanın kapısının birkaç kez tıklatıp içeriye adımladım. Bir önceki postasının tersih olması üzerine yeni posta görevini yapmaya başladığım biricik komutanıma, "Atilla Durgun, Aydın, emredersiniz komutanım!" diyerek tekmil verirken gözlerim, doğruca mavi gözlerine bakıyordu.

Yaklaşık bir buçuk aydır bulunduğum usta birliğimde tabur komutanını tabii ki görmüştüm. Kendisi iki metreye yakın boyu ve dana gibi vücuduyla ilk bakışta tüm dikkatleri zaten üzerine çekiyordu. Bunlar yetmiyormuş gibi okyanus mavisi gözleri ve tek bir kusur bile bulamadığım yüzüyle askeriyenin sınırları içine giren dişi sinekler bile gözlerini ondan alamıyordu.

Yani, ben dişi değilim ama yine de alamıyorum; o ayrı mesele.

Selamımı verdikten sonra birkaç gündür 'postası' olduğum adamın emrini bekledim.

"Bana çay getir," derken kafasını bilgisayar ekranından bile çevirmemişti. Başparmağı ve işaret parmağını çenesine yerleştirmiş, dikkatle ekrana bakıyordu. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra, "Emredersiniz," diyerek odayı terk ettim.

Posta olmak, kibar haliyle haberci de denilebilir, bundan ibaretti işte. Adam prezervatif almaya yollasa gıkını çıkaramıyordun. Artık kimin postasıysan onun 'hizmetkarı' oluyorsun işte. Günün programını söyler, paltosunu tutar, tüm gün kapısında bekler ve ne derse onu yapardın. Karşılığında da içtima ve temizlikten uzak olurdun. Diğer rütbelilerin emirlerinden 'x komutanın postasıyım' demenle sıyrılırdın.

Üstüne bir de postası olduğun komutan iyi çıkarsa askerlikte senden kralı olmaz.

Ama kötü çıkarsa, boku yedin. Nefes aldığın için bile türlü küfürlere ve aşağılamalara maruz kalabilirsin.

Ben henüz bu adamın nasıl bir kişiliği olduğunu çözmüş değilim. Pek konuşkan bir tip değil. Zaten benimle emir vermek dışında muhatap olduğu da yok. Ben de öyle arsız, hovarda bir tip olmadığım için yuvarlanıp gidiyoruz galiba.

Ama adam fena. Hem de çok fena. Üstündeki bok yeşili tişörtle bile hayvan gibi karizması var. Pek konuşkan bir insan olmayışı da onu gizemli bir kutu haline getiriyor. Ve tabii ki gizemli şeyler fazlasıyla merak uyandırır.

Elimdeki şekersiz ve demli çayla komutanın kapısını tıklatarak içeri gir emrini duyduktan sonra kapıyı açtım. Birkaç adım attıktan sonra çayı masasına bıraktım ve selam vererek odayı terk etmeye yöneldim ama kulağıma çalınan sesiyle hızlıca komutana döndüm.

"Saat ikide kız kardeşim gelecek," dedi, kolundaki saate bakarken. "Ben toplantıdayken onunla ilgilen. İbnelik yapma." Sert bakışlarını bana çevirdiğinde ne demek istediğini anlamıştım.

Şey... ben daha çok sizinle ilgiliyim gibi ama?

"Anlaşıldı mı?"

"Anlaşıldı, komutanım." Birkaç saniyeliğine sessizlik çöktü odaya. O sırada komutanın kısık bakan mavi gözleri üzerimde gezinmişti.

"Adın ne senin?" derken sandalyesinde geriye yaslanmıştı. Havalar sıcaktı ve asker yeşili tişörtünü ilk kez bugün giymişti. Dana gibi vücudu olduğundan tişört vücuduna sıkı sıkı sarınmıştı. Harbi harbi kastan oluşuyordu adam. Fitnessçı kası değil, crossfitçi kası ama. Her an traktör tekerleğini alıp kafana atabilme ihtimali var gibiydi.

"Atilla, komutanım." Adamı baştan sona süzüp incelerken cevabımı da geciktirmedim. Dost başa, düşman ayağa ama bu adam hem ayağa hem başa baktıktan sonra tek kaşını kaldırdı. Hakkımda ne düşünmüştü acaba?

"Çıkabilirsin," derken gözlerini üzerimden çekip çay bardağına uzandı. Saniyenin onda biri kadar bir süre karşımdaki karizmayı süzüp tekrar ne kadar sağlam bir parça olduğunu düşündüm.

Fırsatını bulduğumda onu hayal ederek otuz bir çekeceğimin hayalini kurduktan sonra selam durdum ve odasından çıkıp kapının önündeki nöbetime devam ettim.

not: askerlik eskiye göre yani 1 yıl olarak ele alınmıştır

BİAT (GAY) (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin