"Hakan komutanla iyi anlaşıyor gibisiniz?" diye sordum, masaya kalçamı yaslayarak. Bilgisayardan okuduğu belgeyi bırakıp bana döndü. Üstünde her zamanki üniforması, boynundaysa künyesi vardı. Muhtemelen birkaç gündür tıraş olmadığı için suratı sinekkaydı değildi.
Tişörtüne sığmayan kolları, belli olan kaslı karnını ve sıkı bacaklarını baştan sona süzdüm.
Yaradılış harikasıydı resmen.
"Evet." Kafasını sandalyesine yaslayıp mavi gözleriyle bana baktı. Masanın üstündeki elini tutup parmaklarımızı iç içe geçirdim. Bir anlık ellerimize baktıktan sonra yine bana döndü. Parmakları daha da sıkı tuttu elimi.
"Bugün beni evime bırakmak ister misin?" diye sorduğunda gülümseyerek alt dudağımı dişledim. Ona dokunmayı çok özlemiştim. Bana dokunmasını da tabii.
"Neden olmasın?" Gözleri bir anlık pencereye gitti. Muhtemelen perdenin kapalı olduğundan emin olduktan sonra ayağa kalkıp tam önümde durdu. Gözlerine bakabilmek için kafamı geriye attım. Ellerimi anında belinin arkasında birleştirdim.
"Nasıl bu kadar iyi görünmeyi başarıyorsun?" diye sordu bir elini boynuma sararak. Üstünlüğünü her daim hissettirmesi hoşuma gidiyordu. İç güdüsel olarak yapıyordu bunu. Bana hükmetmesini seviyordum.
Çünkü her dokunuşunda, her bakışında hiçbir zaman bencil değildi. Beni de düşünüyordu. Yaptığı her şeyin hoşuma gittiğinden emin oluyordu.
"Aynısını sana sorsam?" dediğimde dudaklarını yalayarak ıslattı. Parmakları hala boğazıma sarılıyken başparmağıyla çenemi yukarı ittirdi. Böylece kafam biraz daha geriye gidip, boynumda yer açılmıştı. Eğilip dudaklarını boynuma bastırdı.
Tam şah damarımın üstüne. Dudaklarının değdiği yerdeki nabzımın her bir atışını hissediyordum resmen. Dudaklarımı birbirine bastırdım.
Bir süre orada öylece durdu.
"Serdar..." Gözlerim kendiliğinden kapanmıştı. "Yapma. Azıyorum." Şah damarımın üstündeki dudakları kıvrıldı. Bir öpücük kondurup geri çekildi. Ben daha fazla oynaşma beklentisiyle ona bakarken o, "Şunları Neslihan teğmene götür o zaman." diyerek masanın üstündeki kağıtları gösterdiğinde gözlerimi kısarak baktım ona.
Şerefsiz anında kesmişti ya öpmeyi.
Anında sinirle, "Seni sikerim." dedim istemdışı bir şekilde. Çok düşünmemiştim bile söylerken.
Kaşları şaşkınlıkla havalandı ve, "Ne?" dedi samimiyetsiz gülüşüyle. Duraksadım. Bizimkilerle o kadar rahat küfürleşiyordum ki bir an ona karşı da boş bulunmuştum.
"Ağzımdan kaçtı. Diğerleriyle hep-" diye kendimi açıklamaya çalıştım ama sözümü kesti.
"Diğerleriyle hep seni sikerimli mi konuşuyorsun?" Birkaç saniye ona baktım.
Evet daha sıvadım. Tebrikler Atilla, gerçekten tebrikler.
"Yani, evet." dedim çekingen sesimle.
"Anlaşıldı." dedi kafasını aşağı yukarı sallayarak. Geri çekilip sandalyesine oturduğunda ona baktım.
"Serdar..." dedim hızlıca. Beni yanlış anlamıştı işte. Biliyorum, şimdi başka şeyler gelmişti aklına.
"Götür şunları." dediğinde bir ona bir kağıtlara baktım. İtiraz edecek gibi olduysam da son anda vazgeçtim. Şu an ne olursa olsun beni dinlemeyecekti. Israr etmem her şeyi daha da kötü bir hale sokardı.
"Peki." diyerek kağıtları aldım ve odadan çıkmadan önce ona son bir bakış attım. Bana değil önündeki bilgisayara bakıyordu.
"Ağzımı sikicem." dedim koridorda ilerlerken. "Gerçekten ağzımı sikicem."
gençler bu arada bölümler kısa diyosunuz ama üç haftada 20 bölüm atmış demiyorsunuz :/
uzun bölüm yazabileceğimi sanmıyom. max 800-900 kelime anca gelir benden onun da sik*şli falan olması lazım (:
fakire bölüm kısa, zengine sen yaz yeter derler möge abla
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİAT (GAY) (+18)
General Fiction(tamamlandı) Komutan postası. +18'dir. Yaşı tutmayanlar gelmesin.