V

80.9K 3.2K 897
                                    

Yaz ayının kavurucu sıcakları başgöstermeye başladığından komutanlar artık içeriye girmez olmuştu. Bir araya gelip çoğunlukla sohbet muhabbet ediyor, yanlarından geçtikleri eri beş yüz metre ötedeki çöpü alması için gönderiyor, gerekli gereksiz her şeyde bahçede gördükleri erlerle uğraşıyorlardı. Ben de Serdar komutanın yanında olduğum için bu anlara anbean şahit oluyordum.

Hakan komutan ve Serdar komutan hararetli bir şekilde bir tartışmanın içine girdiklerinde onları pek dinlediğim söylenemezdi. İstediğim tek şey gölgeye geçip sigara içmek ve biraz olsun kafa dinlemekti.

Sürekli komutanlarla bir arada olmak iyi bir şey gibi gözüküyor olsa da o kadar da iyi olduğu söylenemezdi zira hata yapmaya yer yoktu. Ağızdan nefes mi alınır lan deyip sana kafa takması muhtemel olan o kadar rütbeli vardı ki...

"Gel lan," dedi Serdar komutan hızlıca ayağa kalkarak. "Eline vereyim de gör." Hakan komutanın üst rütbesi olduğu için rahatça konuşabiliyordu. Kendisi şu an buradaki en rütbeli kişiydi zaten. Yarbay da albay da ortalıkta gözükmüyordu. Daha üst rütbe de bu kışlada yoktu zaten. Gelecekleri zaman da tüm askeriyede bir telaş başlardı.

Fikret komutan gülerek genç ikiliye bakarken, "Gençlik ateşi işte." deyip kafasını iki yana sallamıştı.

İki komutan da önden spor aletlerine yürümeye başladığında ben de hızlıca peşlerinden ilerledim. Barfiks çubuğunun önünde durduklarında Serdar komutan üzerindeki tişörtü bir çırpıda çıkarıp bana uzatmıştı.

Onu ilk kez üstsüz görmenin verdiği heyecanla hızlıca tişörtünü aldım ve aç köpek gibi onu izlemeye başladım. Geniş sırtı, kaslı göğüslerini ve karnını kaplayan ince kıllarla enfes görünüyordu.

Ananı sikeyim.

Pantolonunun başlangıç kısmında bir dövmenin ucu görünüyordu. Ne olduğunu seçemesem de o dövmenin kasığına uzandığı şüphesizdi.

Dilimi dudağımda gezdirirken Hakan komutan da bir çırpıda tişörtünü çıkarıp yere fırlatmıştı.

Onun da kasları vardı ama Serdar komutanın yanında fazlasıyla tırt duruyordu.

İkili ellerini barfiks çubuğuna götürdükten sonra Serdar komutan gözlerini bana çevirdi ve, "Yüksek sesle say." dedi. Kafamı sallayarak onu onayladığımda ikili aynı anda vücutlarını yukarı çekti.

"Bir." diyerek saymaya başladım. Ve bir süre böyle devam ettim ama ikili hayatımda daha önce görmediğim şekilde yirminin üstüne çıkmıştı.

"Yirmi altı." derken artık yorulmaya başladıkları belliydi.

"Yirmi yedi."

Hakan komutan kızarmış suratıyla kendini çekmeye çalışırken her ne kadar uğraşsa da kafası demirin üstüne çıkmadı.

"Siktir." diyerek kendini bir anda yere bıraktı. Nefes nefese bir şekilde sırt üstü çimlere uzanırken Serdar komutan birkaç kez daha kendini çekip ayakları üzerine indi. Kolları kan pompalanmasının etkisiyle daha da şişmişti. Köprücük kemiklerinden itibaren boynuna kadar kızarmıştı. Nefes nefese bir şekilde ellerini beline yerleştirip kısık gözlerle Hakan komutana baktı.

Endama bak be.

"Kırk fırın ekmek ye koçum." demişti. İkilinin diğer komutanlara göre daha samimi bir ilişkisi vardı ve muhtemelen özel hayatlarında iyi arkadaşlardı.

Alnında damla damla parıldayan terleri elinin tersiyle sildikten sonra bana döndü. Elini uzattığında tişörtünü hızlıca ona uzattım.

"Sen kaç tane çekebilirsin asker?" diye sordu tişörtünü elinde tutarken. "Yarışabilir misin benimle?"

"Bunlardan bir bok olmaz komutanım." diye araya girdi Hakan komutan. "Sabah sporlarında dokuzu geçeni görmedim." Ağzımı açıp o sabahlarda olmadığımı her ne kadar söylemek istesem de götüm yemedi.

"Ee, ne diyorsun?" derken Hakan komutanı duymazdan geldiği belliydi.

"Yarışabileceğimi sanmıyorum komutanım." diye cevapladım sorusunu. Yani normal hayatımda fit bir insandım ve biraz şekilli bir vücudum vardı ama adam otuz barfikste bile yere yıkılmamış, dinç gözüküyordu.

"Görelim." dedi ve tişörtünü yere bıraktı. "Çıkar üstünü." Mavi gözleri beni her an yiyecekmiş gibi üzerimde gezindi. Birkaç saniye sessizce bekleyip itiraz etmeyi düşündüm ama öyle bir bakıyordu ki bu düşünceden anında vazgeçtim. Elimi üzerimdeki tişörte attığım sırada iki komutanın gözleri de benim üstümdeydi.

Bir çırpıda tişörtü çıkarıp yere indirdim. Gözlerimi Serdar komutana çevirdiğimde dudaklarını birbirine bastırmış bir şekilde gözlerini vücudumda gezdiriyor olduğunu gördüm.

Yanına adımlayıp kollarımı biraz esnettikten sonra parmak uçlarımda yükselerek ellerimi çubuğa yasladım.

"Say bakalım Hakan." Çoktan tişörtünü giymiş ve sigara yakmış olan Hakan komutan sigarayı dudaklarının arasından çekmiş ve, "Üç, iki, bir; başla." demişti. İkimiz de aynı anda vücudumuzu yukarı çekmiş, ayaklarımızı çaprazlamıştık.

Sekize kadar herhangi bir sıkıntı yoktu, zorlansam da pek sıkıntı yaşamamıştım ama onlu sayılar başladığında kendimi biraz daha sıksam altıma sıçacak duruma gelmiştim.

On üçüncüyü Serdar komutan çok rahatlıkla yaparken ben takılı kalmıştım.

"On üç." diye tekrarladı Hakan komutan, gözlerime bakarak. Böylece Serdar komutanın da bakışları bana dönmüştü. Kendimi biraz daha çektim ama çenem çubuğu geçmemişti maalesef. "Hala on üç." diye tekrarladığında yanımdaki adam rahatlıkla kendini çekmeye devam ediyordu.

"Pes etme asker!" diye yanımda öyle bir bağırdı ki az kalsın korkudan sıçrayıp yere çakılacaktım.

"Komutanım." dedim çaresizce. Bir kez daha kendimi çekmeye çalıştım ama olmadı. Kollarım titriyordu. Son bir ayda harcamadığım eforu harcıyordum şurada. Oğlum ben güçlü bir adam bile değilim amk.

Bir anda demirden atlayıp, "On beşe tamamlayacaksın." dedi ve kollarını göğsünde birleştirdi. Tenini ince bir şekilde kaplayan teri güneşin etkisiyle parıldıyordu.

Dişlerimi sıkıca birbirine bastırıp inatla yukarıya çekmeye çalıştım ama mümkün değildi. Güçsüz düşen kollarımın etkisiyle çubuğu bırakıp ayaklarımın üstüne indim.

"Harbiden bir bok olmazmış." dedi gözlerini kısarak. Hissettiğim küçümsenme hissiyle gözlerimi kaçırdım. "Dik dur!" dedi sert sesiyle. Nefes nefese bir halde hızlıca kafamı kaldırdım. Okyanus mavisi gözleri yeşillerime doğruca bakıyordu. "Beş tur bu binanın etrafında koşacaksın asker. Başla!" Sertçe sırtıma vurduğunda ilk önce ne olduğunu bile anlamadım. Nefes nefeseydim ve ağrıyan kollarımın etkisiyle yere yatmak istiyordum sadece. Ama emir geldiğinde acı dolu ifademle komutana bakıp belki vazgeçer diye düşündüm ama umurunda bile olmamıştım.

Saatte iki kilometre hızla koşmaya başladığımda, buna ayakta sürünmek de denebilir, arkamdan, "Daha hızlı!" diye bağırdığını duyduğumda onun gözünün önünden kaybolana kadar hızlıca koşup binanın arkasına ulaştığımda hızımı yavaşlattım. Şerefsizin benimle uğraşası gelmişti. Her seferinde gölgede yürüyüp komutanların göreceği yerlerde koşarak beş turu tamamladım.

Yorgunlukla tişörtümün yanına gidip hızlıca üzerime geçirirken ilerideki bankta oturan Serdar komutanın bakışlarının ağırlığını üzerimde hissetmiştim.

Tam tepedeki güneşin etkisiyle kısık gözlerimle ona baktığımda çenesiyle gitmemi belirten bir işaret verdi. Anladığımı belirtircesine kafamı sallayıp hızlıca koğuşumuza ilerlemeye başladım.

Şükürler olsun ki üstüme gelmeyip göndermişti.

BİAT (GAY) (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin