Günler o kadar hızlı ama o kadar yavaş geçiyor ki burada zamana asla anlam veremiyorum.
Şafağa 259 gün kala sabah yine altıda uyanmış, tıraş olmuş, duş almış ve koğuşu temizledikten sonra kahvaltımı yapmıştım. Sekizden önce her zamanki gibi kıdemli yüzbaşının odasının önünde yerimi almıştım.
Dudağıma dokunduğu günden sonra adama olan şehvetim beş katına falan çıkmıştı. Gözlerine baktığım her an ayağımın bağı çözülüyor, pantolonumu indirip önünde domalasım geliyordu. Ama bunun sadece benden kaynaklandığını düşündüğüm söylenemezdi.
Hani bir his vardır, dürtü gibi. Görünmese de duyulmasa da hissedersin.
Serdar komutanın bakışları da bana aynı hissi veriyordu. Sanki domalmak isteyen ben değilmişim de, beni domaltmak isteyen oymuş gibi... Gözlerinin üzerimde gezinişi, bakışları... bana böyle düşündürtüyordu.
Koridorun başında uzun bedenini gördüğümde oturduğum yerde ayaklanıp selam duruşuna geçtim. Ayaklarındaki kalın postallar sebebiyle attığı her adımda ayak sesleri tok bir şekilde kulağıma ulaşıyordu. Kalın bacaklarını saran askeri üniforma şu kışlada kimseye bu kadar yakışmıyordu.
"Günaydın asker." dedi, yanıma adımladığında. Sesi tam açılmamış olduğundan daha boğuktu. Beni şöyle bir süzdükten sonra elini cebine atarak anahtar çıkarmıştı. Aramızdaki birkaç adımlık mesafede tıraş losyonunun ferah kokusu burnuma ulaşıyordu.
"Günaydın komutanım." diye karşılık verdiğim sırada elindeki anahtarla odasının kapısının kilidini açmıştı. Bir şey demeden odasına girip ardından kapısını kapattığında ben de yerime geçtim ve cebimdeki telefonu çıkarıp masanın altından onunla uğraşmaya başladım.
Birkaç saat bu şekilde geçtikten sonra içeriden bana seslenmişti. Hızlıca ayağa kalkıp odasına girdiğimde önündeki bir dosyaya imza atıyor olduğunu görmüştüm. Bakışları bende değilken bulduğum her fırsattaki gibi onu tadını çıkara çıkara izlemeye başladım. Fakat çok uzun sürmedi bu. Yarım dakika kadar sonra o dosyayı da kapatmış ve masasında biriken diğerlerinin üstüne indirmişti.
"Şurayı düzenle, bunları da oraya yerleştir." diyerek dosyaların olduğu uzun kitaplığı işaret ettiğinde her zamanki gibi, "Emredersiniz komutanım." dedim ve kitaplığa ilerledim. Dosyalar iç içe, üst üste konulmuş halde tamamen dağınık bir vaziyetteydi.
İşime koyulduğumda sırtım ona dönüktü. Bu yüzden bu süreçte ne yaptığını, neyle ilgilendiğini göremiyordum. En alttan başlayarak tüm rafı elimden geldiğince düzenli bir şekilde düzmeye başladım. Her rafı kendi arasında alfabeye göre düzenlemiştim. Sıra en üst rafa geldiğinde parmak uçlarımda yükselsem de oradaki dosyalara erişememiştim. Odası küçük olduğundan dolayı dosyaları sığdırmak adına boyuna fazlasıyla uzun bir kitaplık yerleştirilmişti ve bir yetmiş dörtlük boyumla o rafa ancak dokunabiliyordum. Dosyaları almaksa imkansızdı.
Bir kez daha şansımı denemek isteyerek parmak uçlarımda yükselirken birkaç adım sesinin bana yaklaştığını duydum. Saniyeler sonra ise iri bedeni arkamda hissettim. Sırtıma temas eden vücuduyla tüylerim ürperirken iki eliyle oradaki dosyalara uzanmıştı. Dosyaları kendine çekerken vücudu biraz daha öne gelmişti ve ben kasıklarını tam anlamıyla popomun birkaç santim yukarısında hissetmiştim.
Nefesim boğazımda takılı kalırken o geri çekilmiş ve dosyaları önüme bırakmıştı. Tabii iki eliyle kavradığı için kolları iki yandan beni çevreliyordu. Eğildiğinden dolayı çenesi omzuma değmiiti. Sıcak nefesi kulağıma vuruyordu.
"Düzenle de geri koyayım." dedi, geri çekilerek. Birkaç saniye öylece kalakalmış, vücuduma bıraktığı etkiyle afallamıştım.
"Tamam." derken sesimin ne kadar cılız çıktığının farkında bile değildim. Kuruyan dudaklarımı ıslatıp hızlıca indirdiği dosyaları düzenleyip elime aldım ve ona uzattım.
Kenara çekilebilirdim. O rahatça dosyaları yerleştirsin diye çıkıp arkasında durabilirdim ama... Bunu neden yapsaydım ki?
Bir şey demeden dosyaları alıp en üst rafa bırakırken vücudunu yine bana yaslamıştı. Dosyaları rafa koyduktan sonra biraz daha bana yaklaşıp (resmen içime girmişti) onları geriye doğru ittirdi. Hepsini tek tek dikkatle iterken bir dürtüyle kendimi bilerek vücuduna doğru bastırdım. Ve kendi halinde takılıyor olmasına rağmen fark edilir büyüklükte olan erkekliğini hissettim.
Son dosyayı da rafta ittirdikten sonra, "Tamamdır." diyen kendisi olmuştu. Geriye çekilip rafa şöyle bir baktı ve, "Aferin asker." diye mırıldandı onaylar bir şekilde. Cevap bile veremedim. Cevap verecek durumda değildim.
Karnım sızlıyordu, sikeyim...
Bu adam beni siksin istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİAT (GAY) (+18)
General Fiction(tamamlandı) Komutan postası. +18'dir. Yaşı tutmayanlar gelmesin.