XXXIII.

44.3K 2.4K 746
                                        

Otobüsten indiğimde bir süre uzaktaki, lambaları açık olan eve baktım. Her şey o kadar anlık olmuştu ki... Güneş doğduğu vakitlerde otogara gidip bir bilet kestirmiştim kendime. Sonra da kendimi burada bulmuştum işte.

Telefonumu çıkarıp umutsuz bir şekilde yeniden numarasını çaldırdığımda saniyeler içinde arama cevaplanmıştı.

"Efendim?" En son aylar önce duyduğum sesi kulaklarıma ulaştığında ilk saniyelerde hiçbir şey diyemedim. Onca aramadan sonra açma ihtimali aklımın ucunda bile yoktu. Şimdi tam da bu yüzden kalakaldım. Bir an konuşmayı unuttuğumu bile düşünmüştüm. "Bir şey demeyeceksen kapatıyorum."

"Sesini duymayı özlemişim." diye mırıldandığımda bir süre o da sessiz kalmıştı çünkü o da ilk kez benim sesimi duyuyordu. Onun da benim gibi hissedip hissetmediğini merak ettim. 

Sahi, Serdar hiç benim gibi hissetmiş miydi ki? Bu kadar kolay vazgeçmesinden, gelmemesinden, sormayışından... Tek miydim bu kaybolmuşluk sürecinde?

Boğazını temizledi. "Bir şey mi diyeceksin?" diye sorduğu sırada evine doğru yürümeye başlamıştım. Bacaklarım titriyordu. Yeni doğmuş ceylan yavrusu gibiydim. 

"Evde misin?"

"Ne yapacaksın?" diye sorarken sesi sabitti. Arkadan birkaç hışırtı ve şıngırtı sesi geldi.

"Kapıyı açmanı isteyeceğim." dediğimde tam kapının önündeydim. Allah'ım bu heyecana gerek var mıydı? Düşüp bayılıcam şimdi yemin ederim.

"Kapıyı-" Duraksadı. "Ne?" derken afallamıştı. Bir süre sonra kapı açıldığında kulaklarımızda telefonla ikimiz de göz göze geldik. Mavileri gözlerime değdiğinde öylesine afallamıştım ki...

Telefonu kulağından indirdikten sonra, "Burada ne yapıyorsun?" diye sordu, çatık kaşlarıyla. Saçları ıslaktı. Duştan çıkmıştı, belli.

Bir şey demeden sadece ona baktım. Her zamanki gibiydi aslında ama şu an gözüme çok daha başka geliyordu. O kadar özlemiştim ki... Üstüne atlayıp ona sarılmamak için zor tutuyordum kendimi. 

"Telefonlarımı neden açmadın?" 

Gözüm boynunda bir zincir aramıştı. Künyeye dair en ufak bir iz. Ama boynunda hiçbir şey yoktu. Hiçbir şey. Ve bunun farkındalığıyla kahroldum. 

"Açmak istemedim." dedi ifadesiz bir şekilde. Birkaç saniye ona baktıktan sonra içeriye davet etmesini beklemeden eve girdim. Doğruca salona ilerlerken onun da arkamdan geldiğinin farkındaydım. Gözlerim evde başka biri var mı merakıyla etrafta dolandı. Kimse yok gibi görünüyordu.

Koltuğa oturdum. O da karşımdaki koltuğa oturdu. Karşıma. Uzağıma yani, yanıma değil. 

"Neden geldin?" 

"Seni özledim." dedim, düşünmeden.

"Sen beni terk ettin." diye sinirle söylediğinde yutkundum.

"Sebepleri biliyordun."

"Artık o sebepler yok mu?" Tek kaşını kaldırmıştı. 

"Hayır." Gözlerimi kaçırdım. "Sadece artık sen olmadan olmadığını anladım."

"Benim için önemi yok." dedi umursamaz bir şekilde.

"Neden numaramı sildin?" dedim. "Senin için beni silmek bu kadar kolay mıydı? Son iki günde veda etmek için gelmedin bile. Bir anda kayboldun gittin."

Dilini dişlerinin üstünde gezdirdi. "Kim ayrılmak istedi?" diye sordu. Sesi sakindi ama yırtıcı sakinliğiydi. Avına koşmadan önce pusu kuran avcılar gibiydi. Beni korkutuyordu. Bu hali sevgilim olan Serdar değildi. Komutan Serdar'dı bu. Onun için özel biri değil de binlerce askerinden biri gibi hissettiriyordu. Sıradan biri gibi.

"Serdar-"

"Bana cevap ver, kim ayrılmak istedi?" dedi sert sesiyle.

"Ben." dedim, kısık sesle.

"Daha neyi konuşuyorsun lan o zaman?" diye sesini yükseltmesiyle sanki mümkünmüş gibi kalbim çok daha kırıldı. 

"Beni artık sevmiyor musun?" diye sorarken sesim kırgın çıkmıştı. Birkaç saniye bana baktıktan sonra sessiz kaldı.

"Bir hata yaptım evet, ama bedelinin bu olacağını bilmiyordum." Yutkundum. "Bana karşı bu kadar acımasız olacağını da düşünmezdim." diyerek özellikle vicdanına oynadım. Böyle olacağını, bana böyle davranacağını gerçekten düşünmemiştim. Bir eşeklik yaptın evet ama affeder diye düşünmüştüm. 

Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. "Hoşçakal o zaman." diyerek kapıya yürürken beni durdurmasını bekliyordum. Hatta birkaç saniye kazanmak için özellikle yavaş yürüdüm. Ama o hiçbir şey yapmadı.

Dışarıya çıktıktan sonra kapıyı arkamdan çekip kapattım. Soğuk rüzgar anında vücuduma çarparken gözlerimden akan yaşı hızlıca sildim ve rastgele bir yöne doğru ilerlemeye başladım. Cebimdeki son parayla bilet aldığımdan gidecek hiçbir yerim yoktu. 

Elimi montumun cebine koyup yürümeye devam ettiğim sırada telefonum çalmaya başladı. Ekrana baktığımda Serdar'ın ismini görmek gönlüme sular serpmişti.

Bilerek telefonu meşgule aldığımda anında yeniden aradı.

"Ne var?" diye aramayı cevapladım.

"Kalacak bir yerin var mı?" Bunu sorarken bile sesi tripliydi. Yine de hala bana kıyamıyordu...

"Bulurum." dedim ve suratına kapattım yeniden. Anında yeniden aradığında gülümseyerek açtım telefonu. 

"Suratıma kapatma." dedi sinirli sesiyle. "Hava soğuk, gel buraya." Hala bir şeyleri değişmemiş olmasıydı beni mutlu eden. Aramalarının açılmayışıyla art arda araması, suratına kapatmama sinir oluşu...

"İstenmediğim yerde olmama gerek yok." dedim. "İstenmediğim gönülde gölgemi bile bırakmam ben Serdar."

"Salak salak konuşma." dedi sinir olmuş bir şekilde. 

"Beni sevmediğini söyledin. Yalan mı bu şimdi?"

"Öyle bir şey demedim." dedi anında.

"Cevap vermemenden onu anladım. Sevsen söylerdin." 

"Gel." dedi sadece. 

"Beni seviyor musun hala?" diye sordum olduğum yerde durarak. "Yoksa çoktan unuttun mu beni?" Sessiz kaldığında her saniyesinde içine düşen sıkıntılarla bir cevap vermesini bekledim.

"Unutmadım." dediğinde öylesine bir rahatlama gelmişti ki vücuduma düşmemek için sırtımı duvara yaslamam gerekmişti. 

Etrafta insanlar vardı, kalabalıktı. Ama Serdar yokken bomboş sayılırdı. Sanki bu şehir tek kişilik bir şehirmiş gibi... 

"Tamam." diye mırıldandım. "Bekle, geliyorum." Kulağımda telefonu kapatmasını beklerken o kendi kendine, muhtemelen benim kapattığımı düşünerek mırıldanmıştı.

"Gel bile diyemedim, yine de iki ay bekledim ben." 

Sesi kısıktı ama bu ona gidiş yolumda gözyaşlarımı tutamayışımın sebebi olmuştu.

Ben hâlâ dolaşıyorum avare
Hani görsen, enikonu divane
Ne yaptıysam olmadı, ne çare
Unutamadım, gitti!

BİAT (GAY) (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin