Birkaç saat sonra giden tüm ekip aynı şekilde sağ salim kışlaya vardığında gözüm büyük bir merakla etrafta dolanıyordu. Çok geçmeden en öndeki askeri jipten elindeki uzun namlulu silahla Serdar indiğinde olduğum yerde kalakaldım. Öyle bir endamla inmişti ki... Gözlerimi ondan alamamıştım.Bir anda diğer herkes silinmişti de tüm sahne ışıkları ona yönelmişti sanki.
Silahı bir elinde tutup yanındaki Hakan komutana bir şeyler dedi. Onlar orada konuşurken görevden dönen ekip silahlarını teslim etmek üzere sıraya dizilmişti.
"Keşke biz de gitseydik." dedi Gökhan, imrenen ses tonuyla. Yiyip içip yatmaktan herkes sıkılmıştı. Gerçi koğuştaki tek er Gökhan olsa bile onu ekmek almaya bile göndermezlerdi. "Kıskandım amk."
"Keşke." dedim sadece. "Ben şu Serdar'ın yanına gideyim de ondan sonra kazan dairesine gelirim." Kazan dairesinde buluşma fikri de Şiyar'dan çıkmıştı. Öncesinde kendi aramızda birleştirdiğimiz parayla içeriye gizlice rakı sokmuştuk. Nizamiyede nöbette olan Kamber sayesinde de hiç zorlanmadan bize ulaşmıştı.
"Tamamdır kanki." Gökhan onayladığında hızlıca Serdar'ın yanına ilerleyip iki komutana da selam verdim.
"Komutanım, izninizle mesaiden çıkıyorum." diye mırıldandım. Saat sekkize geliyordu ve aslında üç saat önce zaten mesaim bitmişti ve izin almak zorunda da değildim ama sırf yanına gitmek için bahanem olmuştu bu. Bu hareketimin de diğer komutanlar tarafından takdir edileceğini biliyordum çünkü Hakan komutan böyle şeyleri diline sakız yapmayı severdi. 'Serdar'ın postası gelip izin aldı' diyerek kesin diğer komutanlarla konuşacak ve bununla övünecekti.
Birkaç saniye bana baktıktan sonra, "İznin verildi asker." diye mırıldanmıştı. Bir şeyler söyler, odaya gideriz falan diye beklesem de hiçbir şey yapmayınca işi vardır diye yanlarından ayrılıp doğruca kazan dairesine ilerledim.
Bizimkiler çoktan rakı sofrasını ayarlamıştı. "Oyy, şuraya bak be." dedim keyiflenmiş bir şekilde. Benden önce çoktan kendiler yudumlarını almaya başlamışlardı. Yere konulmuş çerezden birkaç yer fıstığı alıp ağzıma attım.
"Agalar, bu şarkı benden çok sevse de sevilmeyen kim varsa, onlara gelsin." Şiyar telefonundan açtığı şarkıyla efkarı başlattığında hepimiz anında elimize rakı dolu plastik bardaklarımızı almıştık.
Orhan Gencebay, "Dokunma, kırılır kalbim dokunma..." diye şarkıya girdiğinde hepimiz bardaklarımızı ortada birbiriyle birleştirmiştik.
Beş asker oturduk, arabesk eşliğinde rakılarımızı içerken derdini anlatanın derdine ortak olduk. Bir saat bile geçmemişti ki cebimdeki telefon titremeye başladı.
Bizimkilerin yanından ayrılıp biraz ilerledikten sonra telefonu cebimden çıkarıp arayana baktım. Babam arıyordur diye düşünmüştüm. Serdar olmasını asla beklemiyordum, şimdiye eve gitmiştir sanıyordum.
"Alo?" diyerek cevapladım aramayı. Bizimkilerden çok çok uzağa gittim.
"Neredesin?" diye sordu sert sesiyle. "Koğuşta yokmuşsun?" Dilimin ucunu ısırdım.
"Tuvaletteyim." diye yalan söyledim anında. Rakı masasından bahsedersem bu askerleri yakacağını biliyordum. Durup dururken başımıza bela almaya gerek yoktu. "Noldu ki?"
"Tuvalettesin?" dediğinde kalkan tek kaşını resmen gözlerimle görmüştüm. "Şimdi birini yollasam seni tuvalette bulur yani?"
"Niye yollayasın ki, ben hemen geliyorum." diye telaşla söyledim ve telefonu suratına kapattım.
"Agalar, ana çok kaptırmayın yakında yokluğunuz fark edilir. Ben kaçtım." dediğimde kafalarını salladılar. Uzanıp cebime biraz kuruyemiş sokuşturduktan sonra hızlıca kazan dairesinden çıkıp Serdar'ın odasına ilerlemeye başladım. Tam merdivenin son basamaklarına yaklaşmıştım Serdar iri cüssesiyle bir anda önümde belirmişti.
"Komutanım." dedim hızlıca selam durarak. Şimdi ayvayı yemiştim işte. Bu merdivenin gittiği tek yer kazan dairesiydi.
"Nereden geliyorsun asker?" diye sordu çatık kaşlarıyla.
"Şey..." dedim tereddütle. Ne diyeceğimi bilmiyordum ki amına koyayım.
Yakamdan tutup beni biraz kendine çektikten sonra kokladı. "İçmişsin..." dedi sinirle geri çekilerek. "Başka kim var lan orada?" Sert ve sinirli komutan haline döndüğünde hızlıca ona yaklaştım. Nasıl olsa etrafta kimse yoktu.
"Serdar, kızma lütfen." dedim elinden tutarak. "Ben hemen onları uyarırım. Sen gözükme yeter. Nolur."
"Çekil önümden asker." dedi beni hızlıca ittirerek. Ona engel olmama bile izin vermeden hızlıca kazan dairesine girdiğinde boku yediğimizi biliyordum.
Sonrasında kopan kıyameti anlatmama gerek bile yoktu.
KOMUTANIM HELİKOPTER PAT PAT :D
bir sonraki bölüm bayram bitince gelir dostlar haberiniz olsun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİAT (GAY) (+18)
General Fiction(tamamlandı) Komutan postası. +18'dir. Yaşı tutmayanlar gelmesin.