XVII.

70.7K 2.8K 477
                                        

Yemekhanede her zamanki gibi yemeklerimizi yiyip ayrılmaya koyulmuştuk ki Halit'in ekibinden biri bilerek bana omzunu çarpmıştı.

"Hop, önüne baksana bilader!" dedim ona dönerek. Sanki tüm ekip bunu bekliyormuş gibi aniden ayaklanıp bana yönelmişti. Komutanların olayı algılamasına fırsat verilmeden bir anda bir karmaşa çıktı yemekhanenin ortasında. Yumruklar havada uçuşurken bir şeyin arkadan belime saplanıp geri çıktığını hissettim. Elim sıcak hissettiğim o bölgeye girerken şok halindeydim.

Çavuşlar ve teğmenler hızlıca kavgayı ayırırken gözlerim ilerideki masada oturan Serdar komutanla kesişti. Sert bakışları üstümdeyken gözü elime kaydı. "Lan!" Sandalyeyi geriye ittirerek oturduğu yerden şiddetle kalktı. Bıçaklandığımı fark eden ilk kişi o olmuştu. Sandalye sertçe yere düştüğünde gürültülü bir ses çıkardı. Öyle ki sesi kulaklarımda yankılandı. Acı yoktu, acı hissetmiyordum ama başım dönüyor gibi hissediyordum. Ellerim ayaklarım çekilmişti ve midem bulanıyordu.

"Atilla?" dedi Gökhan. Sesi kulaklarıma ulaştığında ona baktım ama tepkisizdim.

Dengemi kaybeder gibi olduğumda elimle destek alacağım bir şey aradım. O sırada birisi anında kolumu omzuna atarak beni yürütmeye başlamıştı.

"Benimle kal." dedi tanıdık ses. "İyisin sorun yok. Benimle kal." Söylediklerine uyarak kendimi kaybetmemeye çalıştım. Bana günler gibi gelen bir süre sonunda bir yatağa uzandırıldığımda gözlerimi açıp çevremdeki insanlara baktım.

"Bıçaklandı." dedi, Serdar güçlü sesiyle. Korku ve telaş doluydu aynı zamanda. Sakin kalmaya çalıştığı belliydi. "Çabuk ilgilen."

"Komutanım." dedim arkasından, kısık sesle. Gitsin istemiyordum. Yanımda durup elimi tutmalıydı.

Ama beni duymadı ve bir hışımla reviri terk etti. Bu öyle bir gidişti ki karşısına çıkan her şeyi yok etmeye hazır görünüyordu.

Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama doktor yaramı dikmişti. Kendime gelmem de biraz uzun sürmüştü.

"Nasıl hissediyorsun?" Turan hemşire tepemde dikilip sorduğunda, "İyi." diye mırıldandım.

"Güzel. Bıçak derine girmemiş. Herhangi bir organında veya omurganda zarar yok. Anesteziden dolayı ağrı hissetmemen normal. Ağrı kesici yazıyorum sana. Dikişlerini aldırana kadar çok dikkatli ol. Herhangi bir anormal durum hissedersen de bizi bilgilendir. Şimdi hissettiğim bir sorun var mı?" Kafamı iki yana salladım sadece. "Bu gece burada kalacaksın. Şimdi istirahat edebilirsin."

Hangi pezevenkin beni bıçakladığını görmesem de biliyordum. Orospu çocuğu Halit'i nasıl sikmişsem acısını böyle çıkarıyordu.

Gerçekten köşeye çekip götünü siksem ne iyi ders olurdu şerefsize.

Gece çoktan çöktüğünde sıkkınlık içinde uykuya teslim olmak üzereydim ki ışıklar açılmıştı. Gözlerimi aralayıp gelen kişiye baktım.

Serdar...

"Nasılsın?" diye sordu kendini yanımdaki sandalyeye bırakarak. Elleri hızlıca ellerimi bulup sıkıca tutmuştu.

"Biraz ağrım var ama iyiyim. Kimin bıçakladığını buldunuz mu?"

"Hepsinin belasını siktim." dedi sinirle. "Bu cesareti nereden bulmuş onu da çözemedim. Herkesin ortasında." Sinirlenerek çenesini sıktı.

Her ne kadar cevabı bilsem de, "Halit miymiş?" diye sorduğumda kafasını salladı. "Nasıl dert olmuşsam, kudurmuş orospu çocuğu." Güldü.

"İyi misin sen?" diye sordu endişeli bakışlarla bana bakarken. Kafamı salladığımda uzanıp alnımdan öptü. "Gitmem lazım." diye mırıldandığında anlayışla kafamı salladım.

"Bir şey isteyeceğim." dediğimde gözünü kırptı.

"Telefonum cebimdeydi şimdi yok. Telefonsuz çok sıkılırım."

Elini yüzüne atıp sanki sakalları varmış gibi yüzüne dokundu. Sonra rastgele bir çekmeceye ilerleyip baktı. "Şu mu?" diyerek benim telefonumu gösterdiğinde kafamı salladım hevesle.

Telefonu elinde çevirdi. "Alıp sana ceza yazasım var." dedi sırıtarak.

"Bıçaklanmış bir insana bu kötülüğü yapar mısın?" diye sorduğumda yanıma adımladı ve telefonu bana uzattı.

"Yaparım ama sen olduğun için yapmıyorum." dediğinde gülümsedim. "Ufak bir tolerans."

"Ya da zaaf?" dediğimde dilini dişlerinin üstünde gezdirdi. Cevap vermedi. "Gelsene." diyerek elimle onu çağırdığımda bana doğru eğildi. Yanağından tutup dudağından öptüğümde dudakları kıvrıldı.

Geri çekildim. "İyi geceler komutanım. Benim için endişelenmeyin."

Eliyle saçlarımı hafifçe okşadı. "İyi geceler asker." Kafamın üstünden öptükten sonra telefonumu kucağıma bırakıp revirden çıktı.

Çıktığı kapıya bakarken bir elimi kalbimin üstüne koyduğumun bile farkında değildim.

Ama kalbimin tatlı bir telaşla kasıldığının farkındaydım.

Zira bu normalin dışında, beni gülümseten bir kasılmaydı.

BİAT (GAY) (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin