Bugün silah talimine gidiyorduk. Bunun için yaklaşık otuz kişi ayarlanmıştı.
Jipi sürerken yanımda sadece Serdar komutan vardı.
"Sen daha önce atış talimine gittin mi?" Bir eli açık olan camdan sarkıtırken kafasını bana çevirerek sordu. Saçları rüzgarda geriye savruluyordu.
"İlk ayımda üç el sıkmıştım sadece." diye cevapladım. "Üç köşe teşkil o da. O kadar."
"Tutturmuş muydun?" diye sorduğunda kafamı salladım.
"Üçü de isabet etti." Askerler arasında bu atışta hiçbirini tutturamayanlar erkek olarak görülmezdi. O bakımdan önemli bir talimdi. Söylenene göre durum çürük raporuna kadar gidebiliyordu. Şeref meselesiydi.
"Güzel." dedi kafasını sallayarak. "Talimden sonra domuz avına çıkmayı da düşünüyoruz." dediğinde ona baktım.
"Domuz vurup ne yapıyorsunuz ki?" dedim anlamamış bir şekilde.
"Keyfine. Ama mutlaka pişirip yiyen çıkıyor. Sen hiç yemedin mi?"
"Hayır. Hayatımda domuz bile görmedim."
"Burada çok var. Domuzlardan muzdarip olan köylü çok."
Öyle bir konuşuyordu ki uzun zamandır burada gibiydi. "Siz ne zamandır buradasınız?"
"İki yıl oldu. Aslen İstanbulluyum. Meslek harici hep oradaydım. Göreve başladığımdan bari bir oraya bir buraya gittim."
"Ben de Aydın'ın dışına hiç çıkmamıştım. Askerlik vesile oldu." Öndeki aracı takip ederek sola döndüm. "Meslek sayesinde her şehirde yaşama fırsatı buluyorsunuz aslında."
"Öyle." Öndeki araç durduğunda ben de yavaşça durdum. Sohbet sona ermişti. Motoru durduğumda arabadan indi. Ben de inip herkesin yanına ilerledim.
Çeşitli uyarılar yapılıp silahlar tanıtılarak gösterildi. Üçlü sıra yapıp en öndekilere silahları verdiler.
Şansıma ben en arkadaydım.
Sıra en sonunda bana geldiğinde G3'ü elime alıp ağırlığını tarttım. Desteksiz atış yaptığımız için omzuma yerleştirip karşıdaki hedefe nişan aldım. Yüzde yüz bir isabet oranımın olmayacağını bildiğimden sakince, sırayla tetiği çektim. Üç atışın sonunda tahminim sadece iki isabet olduğu yönündeydi ama zaten hedef çok uzaktı. Her ne kadar istemesem de silahı Mehmet teğmene uzattım.
G3'ler kaldırıldığında talimin bittiğini sanıyordum ki Hakan ve Serdar komutan başka silahlar da çıkarmıştı.
"Bixi de mi sıkacağız komutanım?" Erlerden biri heyecanla konuştuğunda Mehmet teğmen kafasını sallayarak onu onaylamıştı.
"Öncelikle Bixi nedir?" dedi Mehmet komutan, öğretmen edasıyla. "7,62 çapında, G3'te olduğu gibi barut gazının geri tepmesi ve icra yayının ileri itmesiyle çalışıyor. Makineli, tam otomatik bir tüfek. Azami menzili 3800, etkili menzili 1000 metre civarı."
Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Nereden baksan mermi dört kilometre uzağa gidiyordu.
Yan yana üç silah zeminde hazırlandığında, "Üçlü sıraya geçin yine. Bu sefer 5 atış hakkınız var." Silahlara hevesli bir insan değildim ama fırsatını bulduğumda da heyecanlanmıştım.
Sıra bana geldiğinde yere uzanıp silahı omzuma dayadım. Mehmet teğmenin atış serbest komutunu beklerken dudaklarımı birbirine bastırıp yüz metre ötedeki hedefi kestim. Vurup vurmadığımı anlayabileceğimi sanmıyordum ama yine de insan hedefi tutturmak istiyordu. Beklediğim komut komutandan geldiğinde beş atışı art arda, bekleyerek yaptım.
"Bu daha iyiydi." Mehmet komutandan aldığım övgüyle gülümseyerek uzandığım yerden kalkıp sıraya geçtim. Üç asker ve komutanlar hariç herkes yeniden kışlaya döndü. Bizse ava kalmıştık. Saat akşam sularıydı. Hava iyiden iyiye kararıyordu. Bir saat kadar yürümekle geçmişti. Ben Serdar komutanın yanındaydım. Üstümde silah yoktu.
"Aha." diye mırıldandı, ileriye bakarak. Baktığı yere baktığımda yerdeki beyazlık dikkatimi çekmişti. Tavşandı.
Kısık sesle, "Al bakalım, dene şansını." diyerek silahını bana uzattığında bir şey demeden silahı alıp 50-60m ötedeki tavşanı hedef aldım. Nefesimi yavaşça verip silahı ateşlediğimde hedefi tutturamamıştım. Tavşan bir anda gözden kaybolduğunda silahı yeniden komutana verdim.
"Niye veriyorsun? Gitsene peşinden." dedi gülerek. "Avının peşine düşmen lazım asker."
Silahı iki elimle tutup tavşanın yakınlarda olabilme ihtimalini düşünerek yavaş ve sessiz adımlarla ilerledim. Diğer gruplarla böylece daha da uzaklaşmıştık. Herkes gördüğü bir hayvanın peşine düşmüştü muhtemelen. Beş dakika kadar sonra karşıma bir tane daha tavşan çıkmıştı. Silahı alıp tavşana nişan aldım.
O sırada Serdar komutanın varlığını hemen arkamda hissettim. Çenesini omzuma koyup, "O tavşanı yemek istiyorum asker." diye fısıldadığında tüylerim ürperdi. Nefesi kulağıma vuruyordu. Gergin bir şekilde tavşanın hareketlerini kestikten sonra bir kez daha tetiği çektim ama yine tavşanı vuramamıştım. Canlıyı vurmak çok daha zordu.
"Akşam yemeğimizi kaçırdın." dedi keyifsiz bir şekilde geri çekilerek. "Tadım kaçtı." Gözlerimi etrafta gezdirdim. Ağaçların arasında gördüğüm kadarıyla yakınımızda kimse yoktu.
"Kendimi nasıl affettirebilirim?" diye sorarken ona yaklaşmıştım. Avucumla erkekliğini avuçlayıp hafifçe sıktım. Benim gibi o da etrafı taradıktan sonra, "Ben bir yöntem biliyorum." diye mırıldandı. Elimin altındaki aletini okşamaya başlamıştım.
"Ben de biliyorum." dedikten sonra üniformanın fermuarını indirip erkekliğini dışarı çıkardım. Avucuma tükürüp onu sardıktan sonra çekiştirmeye başladım. Bir eliyle yanağımı avuçlayıp gözlerimin içine baktı. Mavi gözlerindeki siyah iris büyümüştü.
Her geçen saniye aleti parmaklarımın arasında büyüyüp sertleşiyordu.
Başparmağını alt dudağıma bastırdıktan sonra ağzımın içine yolladığında anında parmağını dudaklarımın arasına alıp emdim. Ben de giderek sertleşiyordum.
Bir zil sesi kulağımızı doldurdu. Serdar komutan telefonunu çıkarıp açtığında onu okşamaya devam ediyordum.
"Efendim teğmen?" dedi güçlü sesiyle. "Evet uzaklaştık biraz... Siz orada mısınız..? Bir tavşan kovalıyoruz şimdi... Geliriz..." Ve telefonu kapattı. Telefonu kapatmasıyla hızlıca dizlerimin üstüne çöküp kalın sikini ağzıma aldım. Ellerimle kendi fermuarımı da açıp aletimi çekmeye başladım. Aceleciydim.
Tek derdimiz bir an önce boşalmaktı.
İki eliyle yüzümü kavrayıp kendini ağzıma ittirmeye başladığında bir elimle pantolonunun kemer kısmından tuttum. Diğeriyle kendimi çekmeye devam ettim.
Birkaç dakika sonra ben elime o ağzıma boşalmıştı. Ağzımdaki meniyi yutup ayağa kalktım ve parmak uçlarımda yükselip dudağımızı birleştirdim. Kendi tadını dudaklarımdan bir süreliğine emdikten sonra ayrılmıştık. Pantolonlarımızı düzeltip yeniden yola koyulduk.
Dönüş yolunda ne olduğunu anlamadan Serdar bir anda silahı elimden almış ve hızlıca omzuna yaslayıp iki kez ateşlemişti. Saniyeler içinde yaptığı şeyden hiçbir şey anlamazken gözlerimi atış yaptığı yere çevirdim. Aralarında yaklaşık on metre olan iki tavşan cansız bir şekilde yerde yatıyordu.
"Eli boş dönmeyi sevmem." derken tavşanlara ilerlemişti. O uzaktakini alırken ben yakındakini ayaklarından tutup kaldırdım. Baktığımda tam gözünden vurmuş olduğunu gördüm. Böyle bir nişan yoktu. Olmamalıydı.
"Tam gözünden." dedim elimdeki tavşanı ona göstererek. "Bunu ben vurdum diyebilir miyim? Bizimkilere hava atayım."
"Söyle de göreyim seni." dedi tehditkar gülümsemesiyle.
"Ya da söylemem." dedim hızlıca. "Yalan söylemeye ne gerek var?"
07.07.2021
#gay 1 numara bu kadarını beklemiyordum sağ olun dostlar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİAT (GAY) (+18)
Ficción General(tamamlandı) Komutan postası. +18'dir. Yaşı tutmayanlar gelmesin.